Angora

Asırlardır hikayeler dinliyorum. Sayısız lider yaşatıyorum topraklarımda. Yüzlerce medeniyetin kurulup yıkılmasını izliyorum. Benim öyküm nerede mi başladı? Yaklaşın da anlatayım.

Ben Ankara olana kadar neler gördüm neler. Önce Hititlerle yaşadık, ardından gelen Frigler bana ilk ismim olan Ankrya’yı koydu. Sonrası Lidyalılar, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Selçuklular, Moğollar olarak sürdü gitti. Tüm bu medeniyetlerin yok oluşunu izlemek, takdir edersiniz ki, hiç de kolay değildi.

Topraklarım Osmanlı esintileriyle aydınlanana ve canlanana kadar umutsuz ve yalnızdım. Osmanlı’nın yükselişiyle, çeşitli dini sebepler yüzünden, ismim Angora olarak değiştirildi. Her dönem olduğu gibi o zamanlar da kucağıma binlere şehit düştü. Arkada kalan sayısız çocuğun gözyaşları ve kollarımda yatan cansız bedenlerden akan kanlar ile toprağım sulanıyor ve daha güçlü hale geliyordu. Çok uzun süre hakimiyetini koruyan Osmanlının da elbet bir sonu vardı. Epey meşakkatli zamanlar geçti fakat sonrasında Selanik’ten aldığımız haberler, geleceğimizin parlak olduğunu bize bir kez daha hatırlatmaya yetmişti. Bir çift mavi göz dünyaya gelmişti.

Mustafa Kemal ile ilk kez 27 Aralık 1919’da tanışmıştık. Kendinden ve ülkesinden emin bir şekilde attığı her adım toprağımı canlandırıyor, üzerimde yaşayan insanlara umut oluyordu.  Çok geçmeden içinde yaşadığınız bu Cumhuriyetin temelini attı topraklarıma. 23 Nisan 1920… Hala o günkü coşkuyu, sevinci, gururu içimde hissediyorum.

Üstünde yaşadığın toprak o kadar azizdir ki uğruna canlar verilmiş, marşlar yazılmıştır. İstiklal Marşının kabulü de benim üstümde gerçekleşti. 1921’in 12 Martında üst üste okunan Marşımız için kopan alkış tufanları… O sıralar Kurtuluş Savaşı ile uğraşan ülkemizi ayakta tutmak için gösterilen çabalar yerini buluyordu.

2 yıl kadar sonra beni çok büyük bir ödülle onurlandırdılar. 13 Ekim 1923’de tüm ülkenin başkenti ben seçilmiştim. Yaşadıklarıma inanamaz ve bundan büyük bir olayın bir daha başıma gelemeyeceğini düşünürken aynı yıl 29 Ekim’de Atatürk, Cumhuriyeti kurdu. İşte o günden sonra ben artık bir toprak parçası değil üzerine binlerce medeniyeti taşımış, uğruna marşlar yazılmış ve Cumhuriyete ev sahipliği yapan Ankarayım.

Şimdi ise hepinizin bildiği gibi Atam benimle. Benim topraklarım huzurla uyuyor. Belki denize kıyım yok ama ebediyen okyanuslar kadar mavi olan o gözler benimle. Tüm dünyanın saygıyla andığı tek lider benim kollarımda yatıyor. Lloyd George’un da dediği gibi “insanlık tarihi birkaç yüzyılda bir dahi yetiştirebiliyor. Şu talihsizliğimiz bakınız ki küçük Asya’da çıktı. Hem de bize karşı… Elden ne gelebilirdi?”

 

(Visited 386 times, 1 visits today)