Aynalardaki Ses

Aynalardaki Ses

Çektiğim fotoğrafa gururla baktıktan sonra fotoğraf makinamı kapatıp kılıfına koymak üzere çantamı açtım. Bir elimde kamerayı tutup öbür elimle fazlasıyla kalabalık olan çantamın içinden kılıfı aramaya başlamamla kameramın yere düşmesi bir oldu. Küçücük olan makinanın yere çarpmasıyla beraber çok yüksek bir kırılma sesi duydum ama bunun kameradan gelmediğine yemin edebilirdim. Kafamı yerdeki fotoğraf makinesinden kaldırıp etrafa baktığımda şatonun içindeki herkesin gitmiş olduğunu fark ettim. Koridorun sonuna doğru eğilip baktığımda ise, çatlamış dev bir aynanın yansımasında kendimi gördüm. Hemen eğilip kameramı aldım ama gördüğüm tek şey çatlak bir ekran oldu. Elimi ekranın üzerinde gezdirirken koridorun sonundaki aynanın da aynı çizgilerle kırık olduğunu fark ettim.

Hızlı adımlarla aynaya doğru ilerlemeye başladım. Ben aynaya yaklaştıkça ayna daha da büyüyordu sanki. Dibine gelip elimi uzattığımda, dokunmama santimler kala ayna tuz buz oldu ve cam parçaları sihirli bir şekilde bana değmeden yerlere saçıldı. Her bir parça parıl parıl parlıyordu. Yerdeki parıltılardan dikkatimi çekip koridorun devamına baktığımda karanlık olduğunu gördüm. Karanlığın sessizliğiyle ürperen bedenim kendi isteğim dışında beni koridorun öbür ucuna gitmeye zorladı. Koskoca şatoda benim ayak izlerim yankılanıyordu. Çıkış tabelalarını takip ederek şatodaki geniş alana çıktığımda tüm duvarların aynayla kaplanmış olduğunu gördüm. Bu çılgıncaydı ve imkansızdı. Aynalardaki korkmuş yansımamı incelerken derin ve korkunç bir ses “Mekanımıza hoş geldin.” Dedi.

Daha fazla aksiyonu kaldıramayacağımı başımın dönmesiyle anladım ve şatonun çıkışına ilerlemeye başladım. Hava kararmıştı ve içeriden bile ayın güçlü ışığını alabiliyordum. Açık olan kapıya doğru koşmaya başladığımda tekrar aynı ses “Bu kadar erken gitmen bizi üzer.” Dedi ve kapılar kapandı. “Kimsiniz siz?” diye bağırdım titrek sesimle. “Biz mi? Biz bu hikâyenin kahramanlarıyız. Seni de aramıza almak istiyoruz.” Deyip üstüne bir kahkaha attı. “Ne yazık ki ben gitmek istiyorum. Şimdi açın şu kapıları!” diye tekrar bağırdım ses tonumu güçlü çıkarmaya çalışarak. “Seni göndermemiz için bize güzel bir neden söyle, o zaman kapıları açacağım.” Bu ne saçma bir şeydi böyle? Gözlerimi kapatıp yere oturdum. Çantamdan çıkardığım suyu içerken bunların gerçek olamayacağını düşündüm. Şu zamana kadar yaşadığım hayatın bir masal olmadığına fazlasıyla emindim. Birdenbire masala dönüşmesi pek lüzumlu olmazdı benim için. “Bırakın beni, lütfen!” dedim zayıf sesimle. “O zaman seninle bir oyun oynayacağız. Oyunu sen kazanırsan, gideceksin. Biz kazanırsak sen de bizden biri olacaksın.” Hiç güvenilir gelmemişti bu kurallar. Zaten yaşadıklarım saçmayken, bir de oyun oynayacak vaktim yoktu. Tam ısrar edecekken başka seçeneğim olmadığı aklıma geldi. Derin bir nefes alıp kendimi güçlüce cimcikledim. Canımın acımasının üzerine yüzümü buruşturdum. Bunlar rüya değildi. O zaman neydi? “Size nasıl güveneceğim? Ya gitmeme izin vermezseniz? Zaten bunların hepsi saçmalık!” diye bağırdım. “Bizim saçma olduğumuzu düşünmen veya bize güvenmemen bizim için bir şey değiştirmez. Gitmek istiyor musun, istemiyor musun?” Bu ukala canavar ses ya da her neyse, sinirimi bozmaya başlamıştı. Beni buraya hapsedip, böyle konuşamazdı. “Sizden korkmuyorum. Ne oynamak istiyorsanız, oynayalım!”

Dinlediğim kuralların saçmalığıyla gözlerimi kırpıştırdım. Benden fotoğraf makinemi açıp fotoğraflardan birini seçmemi istiyorlardı. Nefesimi sesli bir şekilde verip gözlerimi devirdim. “Bunların hepsi saçmalık.” Diye söylendim. Çantamı açıp fotoğraf makinemi çıkardım. Kırık ekranla göz göze geldiğimde sinirle gözlerimi kapattım. İçimden açılmasını dileyerek tuşuna bastım. Ekranda çıkan logoyla beraber açılan kameram, içime biraz da olsa su serpmişti. Fotoğraflara göz gezdirmeye başladım. “Bu bana ne kazandıracak? Çektiğim fotoğrafları zaten biliyorum!” dedim sese. “İpucu vermeli miyiz sizce?” dedi ses, sanki yanındaki biriyle konuşurmuş gibi. “Çektiğin fotoğraflara dikkatlice bak. Şimdi sana bir soru soracağım. Bu sorunun cevabı olan fotoğrafı sen seçeceksin.” Tekrar gözlerimi devirdim ve soracakları soruya kulak kesildim.

“Kendini kendinden çok gördüğün bir fotoğraf var o fotoğrafların arasında. Onu bul.” Bana egoist mi demişti az önce? Tam ağzımı konuşmak için açmıştım ki sarf edeceğim kelimelerin bir faydasının olmayacağı aklıma geldi. Derin bir nefes alıp fotoğraflara bakmaya başladım. Arkadaşlarımla olan saçma fotoğrafları hızlı hızlı geçerken bir tane fotoğraf gözüme takıldı. Bunu ne zaman çektiğimi bile hatırlamıyordum. Maket gibi bir şeydi. Odanın ortasında bir tane küçük heykelcik vardı. Ortadaki heykelciği büyütüp baktığımda heykelciğin bir kız olduğunu gördüm. O heykelcik bendim. Gözlerimi kırpıştırdım. Bu fotoğraf resmen şu an yaşananların bir temsiliydi. Durduğu oda aynalarla doluydu ve aynaların her birinde heykelciğin yansıması vardı. Şimdi anlamıştım. Kendini kendinden çok gördüğün… derken aynadaki yansımalarımdan bahsediyordu! “Buldum, bu!” diye bağırdım sevinçle.

“Yazık. Halbuki biz seni çok sevmiştik!” Bırakmayacakları fikri tüm vücudumu sararken kaşlarımı çattım. “Söz verdiniz, bırakacaksınız!” Bu lafımın üzerine, nefesini verdi ve “Pekâlâ. Bir daha görüşmek dileğiyle…” cümlesini bitiremeden şato sallandı. Kamerama baktım. Ekran artık çatlak değildi ve fotoğraf silinmişti. Odadaki aynaların hepsi, koridordaki ayna gibi yansımalarımla beraber peri tozuna dönüşüp tavandan aşağıya yağdılar. Kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Gücü kalmamış bedenimi zorla yerden kaldırıp kapıya ilerlemeye başladım. Tam kapıdan çıkacakken bir anda başım döndü ve duvara yaslandım. Kararan gözlerimi zorla açtığımda şatonun içerisindeki insanlara baktım. Herkes buradaydı. Hava aydınlanmıştı. Arkadaşım gelip beni kolumdan tutup içeri çekti. “Baksana! Ne kadar güzel yapmışlar içini!” dedi. Ben hala yaşadıklarımı anlamaya çalışırken bu şatoya söylenecek son kelimenin güzel olduğunu düşündüm. O koridora istemeye istemeye yavaş ve çekingen adımlarla girip etrafa baktım. Kafama gelen düşünceyle gözlerimi kırpıştırdım. Belki de “bu” şatoya ilk girişimdi?

(Visited 155 times, 1 visits today)