Kavuşmak Güzel Şey

Şu caddedeki Arnavut kaldırımlarına birbirinden habersiz ayak basan binlerce kişiden biriyim ben. Ayaklarımın beni nereye götüreceğini bilmeden, hissetmeden, duymadan yürüyorum. Yüzüme çarpan küçük kar tanelerinin soğukluğuyla irkiliyorum ara ara. İçimdeki öfkenin dindirilmesi için sakin ve huzurlu bir ortama ihtiyaç duyuyorum. Ve beni neresi mutlu kılar diye düşünürken aklıma birden Kız Kulesi’nin karşısındaki küçük çay evi geliyor. Beni dinginliğe kavuşturacak o küçük ortama koşarcasına gitmek için çabalıyorum. İşte; duvarları beyaza, camları ve kapıları mavi renge boyanmış o küçük güzel bina… Kapısından gıcırtıyla girişim, mavi renkli masa ve sandalyeye oturuşumla beraber keyif verici buharı tüten çay seremonisi… Birden camın yanında beliren neredeyse kemikleri sayılacak kadar ince, çok güzel gözlü bir köpeğin açık renkli kirpiklerine takılıyor gözlerim. Kendisi farkında bile değilken, yanından geçmekte olan ince topuklu alımlı bir bayanın birden varlığıyla irkilerek kaldırımdan caddeye atılması, arkadan gelen’’ taka taka’’ sesleri ve boğazla göz göze gelişim.

”Kendimi manzaranın güzelliğine kaptırmış bir şekilde huzuru solurken, hayallerimi ufuk çizgisine boncuk gibi diziyordum.  Farkında olmadan uzaklaşmak, kurtulmak istediğim durumun hayallerimin içinde olduğunu anlamamla irkilmem bir oldu.” İçinde bulunduğum küçük güzel bina belki de bütün sorunlarımı çözebilirdi. Çay evinin televizyonunda kayıp köpeklerin Amerika’ya satılması ile ilgili, benim için umut dolu, bir haber vardı. İçimin kararmasının, yaşam enerjimi yitirmemin ve güzelim boğaza boş boş bakmamın sebebi haftalar önce artık ailemden bir parça olan can dostum Köpüğü kaybetmemdi. Bulmuştum onu sonunda, içimdeki huzursuzluğun yerini uzun zaman sonra mutluluk ve umut almıştı. Bunun sebebi ise haberdeki köpeğin benim köpeğim olduğuna adım gibi emin olmamdı. Onu ilk evlat edindiğimizde fark etmiştim boynundaki kalp desenli doğum izini.

Mavi renkli sandalyeyi bir kenara itişim ve hesabı ödeyişim bir olmuştu. Onu nereden alacağımı bir saniye olsun düşünmeden kalabalığın arasından bir ruh gibi geçip gidiyordum. Ama bilmiyordum nereye gideceğimi, sadece kalbimin beni götürdüğü yere, haber merkezine koşuyordum nefes nefese. Oraya vardığımda ise sadece haberi satın aldıklarını, bu konu hakkında hiçbir bilgileri olmadığını söylediler. Hayır, böyle olmamalıydı, ben daha onu son kez koklayamamıştım bile. Müdürleri ile konuşmak istediğimde ise beklememi, sakin olmamı söylemişlerdi. Ama nasıl sakin olabilirdim? Müdür odasına geçtiğimde ise Köpüğümün olduğu barınağın ismini çoktan almış ve veren kişiye kaç kez teşekkür ettiğimi hatırlayamaz hale gelmiştim. Gözyaşlarım köprücük kemiğime kadar uzanmış, içimden bir şey kopmuş, ayakta kalacak ne gücüm ne de cesaretim kalmamıştı. Ya yanıldıysam diye içim içimi yemiyor değildi.

Barınağa gittiğimde ise onca köpeğin arasından fark etmiştim güzel can dostumu. Boğazım düğümlenmiş, sıtmalı kelimeler ise daha bir yapışmıştı yüreğime. ‘’Bilmezdim yakınlığımın uzaklara gönül vereceğini.’’ Onunla sarılma anımızın içinde sıkışıp kalmış, o anı tekrar tekrar yaşar hale gelmiştim. Kokusunu özlemiştim biricik ailem, yalnız kaldığımda hep benimle olan can dostum Köpüğün. Ne güzeldi Allah’ım kavuşmak, hissetmek, dokunmak ve özlem hasretini gidermek. Bir kez daha sabretmiş, çaba göstermiş ve mutlu sona kavuşmuştum.

 

Tırnak içindeki cümle BARIŞ CEM KAYA’ya aittir.

(Visited 117 times, 1 visits today)