Müze

                Yarıyıl tatilinde, babaannem bizi görmeye Tarsus’tan gelmişti. Güzel bir Salı günü annem, babam, ağabeyim Ege ve babaannemizi de yanımıza alarak Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne gittik.

                Annem ile Babamın Müze Kartı vardı. Müze Kart ile 2 yıl boyunca ücretsiz olarak tüm müzelere ve ören yerlerine girebiliyorlardı. Babaannemize de müze kartı aldık. Çünkü Tarsus’ta da çok güzel müzeler vardı. Kuzenim yani, babaannemin torunu Ahmet ile müzeleri ücretsiz gezebilirlerdi. Ağabeyim ve benim için ise ücretsiz müze giriş bileti verildi. Bu biletler ve kartlarla Anadolu Medeniyetleri Müzesine giriş yaptık.

                Müzeye ilk girdiğimde, kocaman heykeller bende bir şey çağrıştırdı. İlk insanlar taş devri, tunç devri, en son olarak da demir devrine gelmişler. Yani önce taşı, sonra tuncu en son demiri işlemeyi başarmışlar. Sonra içimden şöyle düşündüm. Eski insanların aslında çok gelişmiş bir uygarlığa sahip olduğunu düşündüm. Bu Müze’de imzalı şekilde devletler arasındaki eski ateşkes anlaşmaları, eski kil yazılarını gördüm. Bunlar resimlerle yazılan hiyeroglif ile çivi yazılarıydı. Eski paraları da gördüm. İlk parayı Lidyalılar icat etmişler. Şunu da düşündüm. Eski insanlar en fazla boğa şeklini yapıyormuş. Çünkü birçok yerde boğa kafalarının resimleri ve heykelleri vardı. Bu eserler, tarımın ve hayvancılığın geliştiğini düşündürüyor. Kocaman taşlar da gördüm. O taşlarda eski insanların avladıkları hayvanların resimleri çizilmişti. Eski insanların yaratıcılıklarını ve avlanarak da beslendiklerini ya da bu hayvanların derisinden yararlanarak kıyafet yaptıklarını gösteriyor.

                O gün hem çok eğlendim hem de çok şey öğrendim. Eski insanlar yani bizim atalarımız da aslında çok başarılı ve çalışkanmışlar. Bizler onlardan öğrendiklerimizle uygarlığımızı geliştirmişiz. Yani sahip olduğumuz uygarlık, büyük ölçüde atalarımızın bize mirasından ibaret.

(Visited 56 times, 1 visits today)