Osmanlı Cumhuriyeti

İsmet Paşa odasında evraklarını inceliyordu ki dışarıdan gazeteci çocuğun sesi geldi: “Yazıyor, yazıyor! Türkiye dünya savaşına girecek mi?” Paşa, bu haberi duyduğuna çok şaşırdı.Koltuğundan yavaşça kalktı,aynanın karşısına geçti ve kravatını düzeltti.Tam gözlüğünü çıkarmış, kabına koyarken kapısını birisi tıklattı ve içeri girdi.Gelen kişi uşağı Suat Bey’di. Paşam duymuş muydunuz bilmem ama Almanya savaş hazırlıklarına başlamış, dedi. “Duydum duydum sen bana derhal General Fevzi Beyi çağır!” Fevzi Çakmak ne olduğunu kestirememişti. Daha yeni Genelkurmay başkanı olmuştu ki Cumhurbaşkanı apar topar onu çağırmıştı. Devletin tüm kıdemli adamları toplantı salonundaydı ve bir uğultu vardı salonda. Paşa, eliyle susmalarını işaret eden bir hareket yaptı bir anda kesildi tüm sesler. “Değerli arkadaşlarım kaybettiğimiz toprakları geri alma şansını yakalamış bulunmaktayız; bu, savaş demek. Yenilmez Osmanlı devletinin tekrar doğması demektir: Yarından itibaren savaşı ilan ediyoruz.

İsmet Paşa odasına  kiminle müttefik olacağını kara kara düşünüyordu.Telefonu çaldı, arayan Almanya Büyükelçisiydi. Paşa ile savaşta müttefik olmayı teklif etmişti tabi ki Paşa da fırsattan istifade hemen kabul etti bunu. Ertesi gün akşamüstü bir trende toplantı düzenlendi. Toplantıya Hitler gelememişti bu yüzden Hitler’in temsilcisi gelmişti. Toplantıda savaşta nasıl bir strateji uygulanacağı konuşuldu. Paşa’nın bir planı vardı. Aslında Almanya onun için sadece bir aracıydı.Savaş hazırlıkları başlamıştı. İngiltere de Türkiye’yle girmek istiyordu savaşa ama istedikleri olmamıştı. Bunun hıncı ve inadıyla savaşmaya her an hazırdı.Tanklar Türkiye’ye geliyordu, cephaneler gittikçe artıyordu. Herkes, savaşın Almanya ve Türkiye tarafından kazanılacağına kesin gözüyle bakıyordu. Bu yüzden Türkiye’ye yanaşan bir sürü devlet vardı fakat İsmet Paşa bunu asla kabul etmiyordu. Çünkü ne kadar çok devlet o kadar az toprak, diye düşünüyordu. Savaşın başlamasına bir gün kalmıştı. İsmet Paşa ve Hitler, yerlerini almış asker sayımı yapıyordu. Heyecanla bekleyişe geçtiler. Artık zaman ve gelmişti savaş başlıyordu. İngilizler hilal şekli oluşturulmuş gemilerle geliyordu. İsmet Paşa ise elinde purosuyla locadan onları izliyordu. Bu tablo karşısında sinirlenen Paşa, elindeki puroyu hırsla denize fırlattı. Hitler ise Berlin’de kalmış Yahudilerle uğraşıyordu. Yakıyor, yıkıyor, öldürüyordu… Paşa, “Saldırın!” emrini verdi. Alman askerleri ateşe başladı. Her yerden sesler geliyordu: bağırmalar, feryatlar ve daha nicesi… Savaşın yıkımı, alman askerlerinin yok olmasıyla kendini göstermişti. Bu savaşta Paşa öyle bir strateji uygulamıştı ki! Hitler Almanya’daydı. Türk askerleri strateji gereği saklanmıştı. Sadece Almanlar savaşmıştı. Almanlar ölünce Türk askerleri yerlerinden çıktı ve geri kalan İngiliz askerleriyle savaşmaya başladı. Sayıları az olan İngilizler, bir ordu asker görünce teslim olma kararı alıp  geri çekildi. Olan şu ki artık İngiltere bir Türk sömürgesiydi. Tüm Türkiye sevinçli Almanya ve diğer ülkeler üzgündü.

Savaşın ertesi günü bir bildirge yayımlandı ve bir kongre düzenlendi. İsmet İnönü konuşmaya başladı herkesin yüreği ağzındaydı: “Efendiler artık ismimizin Türkiye olması kadar saçma bir şey yoktur lakin eski topraklarımızın hepsini ve daha fazlasını almış bulunmaktayız. Eskisi gibi Türkiye değil ismimiz Osmanlı Cumhuriyeti olacaktır.” dedi ve konuşmasını bitirdi. Tüm salon ayakta alkışlıyordu onu. Zamanın ne güçlü ülkesi olarak bilinen Osmanlı Cumhuriyeti o kadar büyüdü ki İngiltere İhtilali ile tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gitti.

(Visited 109 times, 1 visits today)