Zamanın Bir Köşesinde

Soğuk ve karlı bir havada, içimi ısıtıp yaşama arzusu uyandırarak parlayan güneşin eşliğinde varlıklarından zevk aldığım iki dostumla yürüyordum. Doğa ananın ağaçlarının yapraklarını karlardan her silkişinde, güneş ışınlarının karlarla buluştuğu topraklara her basışımda ayrı bir mutlulukla doluyordu içim; havanın hüzün dolu olduğu günlere karşı muzaffer hislerle dolup taşıyor ve istikbale karşı umutla bakıyordum. Artık hiçbir şey beni hayal etmekten korkutamazdı, kendi kaderimin efendisiydim ve bir yıldız misali ışıldayacaktım.

 

Anın ve arkadaşlarımın ilginç konuşmalarıyla yarattığı tüm büyüye karşın zihnimin zamanda geri gitmesine engel olamadım, saçlarımın içinden geçmek için beremi tüm sakinliğiyle kaydıran rüzgar bile bunu destekliyor gibiydi. Gözlerimi kapadım, Ankara’nın ayazını tüm benliğimle hissetmek için; arkadaş canlısı güneş, ışınlarını sözüm ona yeryüzünün daha güzel bir yer haline gelişini kutlamak niyetiyle saçıyordu ve sanki bu beni içinde bulunduğum gerçeklikten daha da uzaklaştırıyordu. Uzun bir zaman sonra ilk defa bahtiyar olduğumu fark etmiştim, zamanda kontrolüm dışında gelişen yolculuğum başlarken bunun aslında bir yanılgı olup olmadığını merak etmeye başlamış olsam da.

 

 

Kendimi şık ve mumlarla aydınlatılmış geniş ve heyecan verici bir balo salonunda buluvermiştim. Hayatımda hiç böyle bir yerde mevcudiyet gösterdiğimi anımsamıyordum, hiçbir şey tanıdık gelmiyordu fakat ruhumun tamamlandığını hisseder gibi olmuştum ki bu beni biraz sorgulamaya itmişti. Nasıl oluyordu da tamamen yabancı bir ortam bana bu kadar olmam gereken yermiş gibi geliyordu? İnsanlar günümüze uygun giyinmemişlerdi, hal ve tavırları da fazlasıyla zarifti. Çok sevdiğim vals müziklerini çalan orkestrayla dans eden çiftler de baş gösteriyordu burada. Hiç bu kadar evimde hissetmemiştim. Zamanda yolculuktu bu, daha çok ruhumun özlemleri için gerçekleşen ve benim hayatımdan bir zaman dilimi barındırmayan.

 

 

Tiril tiril tuvaletlerle ve narin eldivenlerle bir topluluk olarak rengarenk görünen kadınlar, centilmen erkekler tarafından dansa kaldırılıyorlar ve izleyenleri de özendiren bir şekilde vals yapıyorlardı. Orkestra o kadar profesyoneldi ki dinleyicinin kulağının pası nasıl silinir çok iyi bildikleri belliydi ve insanın içine dünyanın en tatlı heyecanını katıyorlar desem yeriydi. Oturan kadınlar yelpazelerini ortalamanın üstünde bir hızla sallıyorlar, önlerinden dans ederek geçen çiftlere memnuniyetle bakıyorlardı. Dans ile pek içli dışlı olmayan erkekler ise iş arkadaşlarıyla politika, bilim, sanat ve ticaret hakkında entelektüel seviyesi yüksek sohbetler ediyorlar ve bu sohbetler bana kendimi daha çok eğitmem konusunda ilham veriyordu. Bulunduğum ortam o kadar eğlenceli ve huzur vericiydi ki, çevremdeki şairaneliğe odaklanmaktan yanıma gelen bir beyefendinin sorusunu birkaç saniye sonra kendisi tekrar edince ancak duyabildim: ” Ev sahibeleri olarak sizi çok yalnız bıraktık, lütfen kusurumuza bakmayın. Eğer arzu ederseniz sizinle tanışmak beni çok memnun eder, hanımefendi.”

Günümüzdeki erkeklere nazaran daha kibar olmasını takdir etmiştim, tam konuşmak istediğim türden bir birey olduğunu sofistike sözlerinden ve tavırlarından anlayabiliyordum. ”Bu dansı bana lütfeder misiniz?” sözünden sonra biz de diğer çiftler gibi salonun tam ortasında matematiksel bir düzen içinde vals yapıyor bulduk kendimizi. Envai çeşit konudan laf açıyordu ve yaptığı espriler beni bir hayli eğlendiriyordu. O gelmeden önce ortamın büyüsünden etkilenmiş bir halde saatlerce olduğum yerde çakılı durabileceğimi sanıyordum fakat dans ederken ne kadar bir şeyler yapmak istemiş olduğumu fark ettim. Zekası, muhabbetin solmasına izin vermiyordu ve arkadaş canlısıyken bile nezaketi elden bırakmadığını görünce keşke şimdiki zamanımızda da böyle bireyler çoğunlukta olsaydı demeye başlamıştım içimden.

Tam sohbetin en can alıcı yerindeydik ki ani bir göz kamaşmasıyla gerçeğe döndüm. Arkadaşlarımla bir kafenin yolunu tutmuş bulunduğumuzu görüverdim ve ne kadar uzun bir süredir hakikatten ırak dünyalarda dolaşmış olduğumun farkına vararak bir şaşkınlık içine büründüm. Sohbetlerinin ağırlığından benim suskunluğumu fark etmemiş gibiydiler, yol boyunca hararetli bir havada benim de ilgimi çeken konulardan konuşmuş olmalarına karşın benim hiç onlara katılasım yoktu. Uzak diyarlara hasret duyuyordum ve bu muhtemelen uzun dakikalar sürecekti.

İçeriye girip pencere kenarında bir yere oturduk ve üçümüz de kendimize sıcak çikolata ısmarladık; yanımda bulunan alçak rafları karıştırırken bir kitaba denk geldim, kapağı tam gördüğüm düşü çağrıştırıyordu. Hayretle sayfaları çevirmeye başladım ve birinde tesadüfen durdum. Gözlerim bilinçsiz bir halde kağıt üzerinde gezinirken yazarın bir baloyu betimlediğini fark ettim, şaşırmamak olanaksızdı çünkü ben tam da onun betimlediği gibi bir manzarayla karşılaşmıştım zaman yolculuğumda. Okumaya devam ettim, bir erkeğin kendi yaşlarında bir genç kızla tanışma bölümünde dikkatim aniden paragrafın sonunda bir cümleye yöneldi: ”Bu dansı bana lütfeder misiniz, demiştim. Aman Tanrım, bu sözler benim ağzımdan mı çıkmıştı? Ona yaklaşacak iradeyi kendimde bulduğuma hem çok sevinmiş hem de bir hayli şaşırmıştım”. Artık bu yazarın tanıştığım o genç olduğundan hiç şüphem yoktu, kitap eski zamanlarda yazıya dökülmüştü ve ben de bir zaman yolcusu olarak kesinlikle anlatılanların aynısını tecrübe etmiştim. Belli ki bu kitap o erkeğin anılarını yazdığı bir eserdi. İsmini bulurum umuduyla hemen kapağa baktım ama  kitap anonimdi. Kitabın başında yazarın yalnızca 1800’lü yıllarda yaşamış soylu bir ailenin çocuğu olduğu yazıyordu ki bu zaten yazdıklarından  kolayca çıkarılabilir bir şeydi, daha fazla detaya yer verilmiyordu. Kitabın son kısmı tamamlanmamıştı ve bolca karalanmış tümce vardı, okunabilen kısımlar da intihara meyilli bir bireyin psikolojisini yansıtıyordu; en azından artık ona ne olduğunu biliyordum.

Arkadaşlarımın bitmek bilmeyen ve artık iyice boş konuşma noktasına gelen sohbetinin kulağıma boğuk gelen sesi, artan kalp atışlarım ve pencereye yapışan kar taneleri eşliğinde kederle uzaklara bakıyordum. Kısa bir süre için de olsa dünyamı güzelleştiren yolculuğa ev sahipliği yapmış arkadaşımı unutmamak adına evrene o an  tüm kalbimle söz verdim.

https://www.youtube.com/watch?v=Tsfbp5aEAQE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR:

Öne Çıkan Görsel: journalstar.com

  1. Görsel: Cornell Blog Service
  2. Görsel: bilimVesaire
  3. Görsel: ebay.co.uk
  4. Görsel: mass histeria
(Visited 88 times, 1 visits today)