Acımasız Gölgemiz Alışkanlıklar

      

 

 

        Alışkanlık neden kulağa bu kadar aşılmaz geliyor? Ağzımızdan bu kadar kolay çıkabilen bir kelime nasıl hayatımızı geri dönüşü zor ya da imkânsız olan bir duruma sokabilir? Aksine aşılması düşünüldüğünden daha mı kolaydır, yoksa hayatımızı bitirebilecek bir güce sahip olabilir mi?

               Alışkanlıklarımızı yanımızda taşırız. Yorulmadan bıkmadan. Bazen onların alışkanlık olduğunu bile bilmeden. En çok da bu zarar verir bize, kurtulamayız, yapışır yakamıza. İçten içe onları kaybetmekten korkarız ama farkında olmayız. Farkında olmak istemeyiz çünkü, gerçeği kendimize itiraf edersek, düşeceğimiz boşluktan ve sıkıntıdan korkarız. Çünkü tam da bu kısımda bu alışkanlığımızdan vazgeçme aşaması gelir. Günler, aylar, belki de yıllarca eziliriz bu sorumluluğun altında. Ve bu sırada kendimize yaptığımız baskı, yaşama, hissetme yetimizi elimizden almaya çalışır. Kendimizle savaşa gireriz. Aklımıza geldiğinde ellerimiz uyuşur, avuçlarımız terler, sanki biri boğazımıza elleriyle tüm gücüyle sarılmış gibi nefesimiz kesilir. Düşünmemeye çalışırız o sırada, belki bu daha iyi gelir diye. Ama bu da bizim bu alışkanlığımızdan kopmamızı engeller, kısır döngüye girmemize neden olur. Aklımızdakileri başkasına açamayız, alacağımız tek bir bakıştan, bir kelimeden korkarız. Kendimize yardım edemeyeceğimizi anlarız. Bir Türk atasözü der ki ‘Alışmış kudurmuştan beterdir’. Bir kere kapılmışızdır bu girdaba, kopamayız artık. Bizi süratle oradan buraya sürükler, azgın dereler gibi. Adı üstünde alışkanlıktır bu. Belki duyamadığımız bir insanın sesi, belki de göremediğimiz biridir. Alışmışızdır ona. Aklımızda o kişinin belirtisiz görüntüsü yankılanır, onun sesini damarlarımızda atarken buluruz. Ama elimizi uzattığımızda orada olmayacağını bilmek dumura uğratır bizi, içten içe. Aynı zamanda alışkanlıklarımız bizim gölgemizdir. Belli bir yüzleri yoktur, bazen korkutucu ve siyahlardır. Görmek istemediğimiz zaman ona bakmayarak görmezden gelebiliriz, ama onun orada olduğunu ve gitmeyeceğini de biliriz, çünkü ruhumuza ince bir çizgiyle bağlıdır. Bizden bir parçayı taşırlar. Belki de bu yüzden bu kadar zordur onları görmezden gelmek. Onlar bizim ta kendimizdir. İnsanın kendinden vazgeçmesi gerekir alışkanlıklarından vazgeçmek için. Kendinden bir parçayı sunar belki de bir daha geri almamak üzere. Senfonideki bir nota eksik kalırsa eser tamamen bozulur. Sanatçının yıllarca, belki de ömrünü verdiği iş bir notayla yarım kalır. Aynı alışkanlıklarından vazgeçmeye çalışırken insanın feda ettikleri gibi.

              ‘Alışkanlıklarımızın zincirleri önce duyulamayacak kadar hafif, sonra kırılamayacak kadar güçlü olur’ demiş Warren Buffett. Bu sözü gölgeye benzetmek çok olağan. Nasıl ki gölgemiz kaybolursa yokluğunu kısa sürede fark edemeyeceğimiz gibi alışkanlıklarımızı da tanımamız zordur. Ama içimize işlediği zaman gelecek korku ve endişeyi de iliklerimize kadar yaşamaktan ve kurtulmak için delicesine çırpınmaktan da eksik kalmayız.

(Visited 123 times, 1 visits today)