Anma Kapısı

Bir gün biri gelse yanınıza ve iki adet anahtar bıraksa avuçlarınızın içine. Bu anahtarlardan biri hayatınız boyunca asla hiçbir şeyi unutmayacağınız bir dünyanın kapısını, diğeri ise asla hiçbir şey için yorulup ter dökmeyeceğiniz bir dünyanın kapısını aralıyor. Hangisini seçerdiniz?

Muhtemelen günümüzde birçok insan yorulmamayı ve uğraşmadan kolaylıkla elde edebildiği bir hayatın içinde olmayı düşler. Pek de haksız sayılmazlar doğrusu. İçerisinde bulunduğumuz dönemi kıyasladığımız zaman artık çalışma, iş okul saatleri derken kendi hayatımızın öznesi olmaktan çıkıyoruz adeta. Artık stresten doğan adını sanını bile bilmediğimiz o kadar çok hastalık çıktı ki ortaya, sanırım bu yüzden herkes kendi karanlık ve sıkıcı dünyasının içini aydınlatacak bir umut ışığı arıyordur.

Öte yandan, ben genelin aksine birinci kapıyı aralamayı tercih ediyorum. Neden mi? Çünkü bence hayat, anılardan ibarettir. Eğer anılarınız hakkında sohbet ederken yüzünüzde en ufak bir tebessüm bile oluşmuyorsa ne anlamı kalır ki anılar biriktirmenin, yaşamanın… İyisiyle veya kötüsüyle fark etmeksizin  bizi diri kılan deneyimlediğimiz hatıralarımızdır. Tabii ki her zaman masallardaki kadar naif ve kusursuz bir hayatımız olmuyor, illaki o masal sayfalarını uçuran bir rüzgar olacak fakat masalı okumaya devam etmek için sayfaların peşinden koşmak gerekiyor. Yani aslında demek istediğim şey: Yalnızca hatırlayıp belli duygulara kapılmaktan korku duyulduğu için anılardan kaçılmamalıdır. Tam aksine anılarınızı önünüze serip yolunuza öyle devam ederseniz masalınızı bitirebilirsiniz.

Bir de şöyle düşünün: Diyelim ki yıllardır hayallerini kurduğunuz bir işe sonunda sahip olmak üzeresiniz, çok çaba sarf ettiniz, didindiniz, çalıştınız ve sonunda tünelin ucundaki ışığa ulaşmak üzeresiniz. Ancak bu noktaya gelene kadar ne zorluklar ne düşüşler yaşadınız. Eğer tüm bu çabalarınızı unutsanız, hiçbir şey için ter dökmeseniz sahiden de sizin için bu kadar değerli olur muydu? Yıllar sonra evinizin bir köşesinde oturup sıcak kahvenizi yudumlarken bir yandan da geçmişte neleri başardığınızı anımsamak az da olsa bir tebessüm uyandırmaz mı yüzünüzde? Belki tanıklık etmişsinizdir, bir çocuğun kendi harçlıklarıyla biriktirip aldığı çikolatanın tadı her zaman annesinin ya da babasının aldığından daha lezizdir. Çünkü günler boyunca sabredip kumbarasına attığı parayı en sonunda kullanabilmenin verdiği mutluluğu hisseder tadarken. İşte bence bu nedenle yorulmak da güzeldir bazen. Nelere nasıl sahip olduğumuzu, değer nedir öğretir bizlere.

Bazen bazı zamanlar olur hayatımızda olmayan şeyleri anmak isteriz. Onlara ait bir miras, ses, doku, his… Asla olmayacağını biliriz ama sadece o hissi duymak isteriz bir kere de olsa. Biri der ki: ” Hayatınızdan bir kişi kaybolduğunda görüntüsünü hatırlasanız bile sesi zamanla silinecektir kulaklarınızdan.” Gerçek hayatta da birçok kişi vardır eminim bir kereliğine bile olsa sevdiği bir şeyin sesini hatırlamak, onu hissetmek isteyen… Velhasıl her zaman anılarla yaşamak lazım bu dünyada. Bir amaç edinmek için, bilmek, öğrenmek ve hissetmek için… Size güzergahınızı hatırlatacak kapıyı aralayın. Hatıralarınzla yaşayın. Tıpkı Cemal Yeşil’in de dediği gibi: ” Ömrün dokunulmaz külüdür, hatıralar.”

(Visited 123 times, 1 visits today)