Atlantis

Ahmet isminde çok fazla roman okuyan bir genç varmış. Okuduğu romanlarda çoğu zaman adı geçen  ‘Atlantis’ adlı yeri hep merak edermiş. Zamanla Atlantis Ahmet için bir takıntı haline gelmiş ve burayı bulmaya karar vermiş. Atlantis’i bulabileceğini düşündüğü ilk 5 yeri tespit etmiş. Ahmet’in Atlantis olabileceğini düşündüğü bütün noktalar okyanustaymış. Ahmet’in okuduğu bütün romanlarda da Atlantis’in suyun altında olduğu, kayıp bir kıta olduğu yazıyormuş. Ahmet ilk önce babasıyla konuşmuş ve gemisini almak istediğini söylemiş. Babası gemisini almasına izin vermiş. Ahmet aynı zamanda iyi bir gemi kaptanıymış. Sonra Ahmet üç arkadaşına, “Benimle birlikte Atlantis’e gitmek ister misiniz?” diye sormuş, arkadaşları da “Evet,” diyerek teklifini kabul etmişler. Ahmet sonra gemiye bütün gerekecek malzemeleri koymuş. Haritadaki ilk yere vararak, deniz dibine dalmışlar. Hiçbir şey bulamamışlar. Sonra 2. yere doğru gemi ile yol alırken gemi bir kayaya çarpmış. Ahmet herkese “Dalış kıyafetlerinizi  giyin!” demiş ve sonra hemen herkes aşağıya atlamış. Derinlere dalıp ne var diye bakmışlar ve orada bir denizaltı bulmuşlar. Hemen o denizaltına girmişler. Denizaltı ile 3. yere gitmişler ve orada kimse gözlerine inanamamış. Deniz altında kocaman bir kara parçası, üstündeki ihtişamlı yapıları ile karşılarında duruyormuş. Hemen Atlantis’i gezmeye başlamışlar. Orada bir saray içinde de çok zengin hazineler bulmuşlar. Buldukları hazineleri ve ganimetleri denizaltına yükleyip evlerine dönmüşler. Hazineleri bölüştükten sonra herkes mutlu, mesut ve zengin bir hayat sürmüş. Ahmet, batırdığı gemi yerine çok daha güzel bir gemi satın alarak babasına hediye etmiş.