Az Mı Çok Mu?

Geçmişten günümüze insanoğlu hep doyumsuz olmuştur. Bu doyumsuzluk gerek maddi olsun gerek manevi olsun. Eskilerimizin söylediği bir laf vardır; Allah az verip yalvartmasın, çok verip azdırmasın. İşte durumumuz tam olarak bu durumdayız.

Arsızlıkla baş etmenin aslında ne demek olduğunu zengin insanlar anlar aslında. Bir aile düşünün.Ailenin babası gece gündüz çalışarak para kazanmakta ve çocuklar okula giderken anne de başka evlere temizliğe gitmekte. Ne baba çok kazanıyordur ne de anne ama onlar mutlu bir aile olmanın yolunu bulmuş ve azla da yetinmeyi bilen bir aile olmuşlardır. Bir de gelin zengin insanlara bakalım. Örneğin; Sakıp Sabancı. Dünya içi yorum yapamam ancak Türkiye en varlıklı iş adamlarından bir tanesi ve bir araba tutkunu. Fakat gözü gibi baktığı ve çok sevdiği biricik oldu hasta ve sakat ve bir gün röportajda sorduklarında şöyle bir cümle dile getiriyor kendisi:

Benim binlerce arabam var ama oğlum bir tanesine bile binemiyor.

Hayat, bize hiç beklemediğimiz sürprizler yapar aslında. Bazen mutlulukla bazen de hüzünle. Bunu bazen sağlıkla verir bazen de parayla ama aynı zamanda birini verirken ıslah etmek için diğerini de verir. Kocaman bir eviniz veya malikaneniz var ama yürüyemiyor hatta hareket bile edemiyorsunuz. Ne o evin ne de hayatınızın tadını çıkarabilirsiniz.

Elbette bazı şanslı insanlar var, işte onlara akıl sıra ermiyor. Bazen bir insan nasıl bu kadar şanslı olabilir diye düşünüyorsunuz. Ünlü düşünür Seneca’nın bir sözü vardır:

Aza sahip olan değil çok isteyen fakirdir.

Bir insana sahip olduğundan fazlasını verirseniz o insan nerede durması gerektiğini bilmez veya hissedemez. Küçük şeylerin ona verdiği hazzı göremez. Aksine onları elinin tersiyle ittirir. Pahalı şeylere hayatında daha çok yer verir. Çünkü onun bakış açısına göre para hem zaferi hem de mutluluğu getirir. Ancak her ne kadar buna inansa da bu doğru değildir. Kesinlikle değildir. Çünkü azla yetinmeyen insan çokla baş edemez. Onun sorumluluğu ve getirdiği gücü kullanarak yine eskisi gibi küçük hediyelerle, haberlerle veya gülümsemelerle hayatına renk katıp aynı zamanda aza da sahipse, işte o insan mutludur.

Bir de bu olayın zıt tarafı olarak; yoksul insanlar var. Sizi bilmem ama be toplumun bu kesimini daha çok severim. Çünkü elindeki değerleri ve fırsatları öyle güzel değerlendirirler ki, şaşıp kalırsınız. Kendilerini mutlu etmeye bir sıcak çay bile yeter. Evlerinde son teknoloji televizyon ya da ellerinde bir akıllı telefon yoktur belki ama sobanın başında oturup sohbet muhabbet edip, gülebilirler. Mutlu olabilirler. Az buz tabağa konan yemekle bile.

Sonuç olarak benim ve Seneca’nın demek istediği mutluluğu tatmayıp zengin olan insan fakirdir. Sağlığı yerinde olmayıp da parası olan insanlar fakirdir. Evet, belki şu anda çok geliştik. Belki de sahip olmamız tek gereken şey para ama eksiler de görmüş geçirmiştir. Tecrübelerin üstüne konuşurlar.

Ne demiş atalarımız; Parayla saadet olmaz!

(Visited 209 times, 1 visits today)