Çağımızın Güç Denklemi

Yıllardan beri süren bir savaş… Hiçbir türlü bir sonuca varılamayan bir paradoks…Her canlının gücüne göre yüceldiği ya da küçük düşürüldüğü bu dünyada, canlıların güçlü olana teslim olma duygusunu bir kukla misali oynatmaya çalışan açgözlülerin kol kasları ve beyin kasları arasında kaldığı ikilemden doğacak cevap ne gibi sonuçlara yol açacak günümüz dünyasında? Bu sorunun cevabı bir çok kişide gurur duygusunu en saf biçiminde uyandıracak iken bir çoğununda kendini sorgulamasını sağlayacağından bir hayli eminim.

İnsanlığın başlangıcından beri hiçbir şey eşit olmamıştır. Doğumumuzdan gelen fiziksel ve zihinsel farklılıklarımızın her birimizi ayrı konularda güçlü olan yapmış olması da her zaman yetememiştir insanoğluna. Zamanın en başına biz göz atalım mesela. Vahşi doğa ve vahşi insanlar. Böyle rekabetli bir ortamda sağ çıkabilmek için gerekli olanın ne olduğunu düşünecek olursak, ben her cevabın beden gücüne çıkacağını düşünüyorum. Bunun nedeni ise insanlığın kendini sıfırdan geliştirip bu günümüze kadar getirmiş olmasıdır. Sıfırdan terimini iyice bir düşününüz. Zihinsel açıdan bir hayvanın içgüdüsüne sahip olan bizlerin sıfırda sahip olduğu bir tek gerçek vardı: Savaş. Yemeğin için, barınağın için, damarlarındaki kanın için savaş. Bu savaş da tahmin edebildiğiniz üzere sadece bedensel gücü konu ettiğinden insanoğlunun eline geçen tek şey gücünü kasları üzerine, fiziksel görünüşü üzerine yoğunlaştırıp bu yöntemle doğada ve tüm canlılarda üstünlük kurabilmekti.

Günler geçtikçe, insanoğlu bir parçasını tembelleştirirken bir parçasını da geliştirmeye ve yaşamının merkez noktasına koymaya başlamıştır. İşte bu tembelleşmeye başlayan beden gücünün yerini bugünlerde dolduran ve insanlık tarihinde çığırlar açılmasını sağlayan gücümüz, zihin gücüdür. Eski zamanlarda bir insanın sözü geçmesi için bakılan iki özellik vardı: Para ve kas. Ancak teknolojinin ve dünyanın her bir yerinde yapılan milyonlarca gelişmenin bize yepyeni bir kapı açmasıyla güçlü bir kimseye zeki ve parası olan kademeli kişi denmeye başlanmıştır. Bunun nedeni ise çok basit. İnsanlığın yapısı gereğince bizi soru sormaya iten benliğimiz soru sormakla kalmayıp bu sorulara cevaplarını da bulmak istemiştir. Bu eylem de dogma bilgilerle kafasını doldurup hayatındaki aktivitelerini sadece kendi iyiliğini göz önüne alarak dışarıya bağımlı birer birey olmayı hedefleyen düşünceleri bir kenara itmiştir. Kısacası düşünen, yaratan veya inovatif fikirlere sahip olan bireyler olmak çağımız için birer zorunluluk haline gelmiştir. Bu da ‘Beden gücü mü yoksa zihin gücü mü?’ sorusuna net bir cevap içeriyor. Öğrenen, sorgulayan, gelişen bir diğer deyişle zihin gücünü en son noktasına kadar kullanmayı bilen bireylerle oluşan topluluklarda zihin gücü her zaman beden gücünden bir tık önde olacaktır. Gelişimimizin bu noktasına kadar gelmiş olmamız da bizlerin güçlü bireyler olabilmesini sağlayacak tek faktörün ancak ve ancak zihinsel açıdan gelişmiş bir canlı olmamızdan geçtiğini anlatır bize.

Sonuç olarak; çağımızın, ihtiyaçlarımızın ve önceliklerimizin gerekçelerine göre bir birey olmak zihni kuvvetli bir birey olmak demektir. Bu da şu ana kadar kas gücünü savunan her bir insanın adeta doğal seçilim gerçekleşmesi gibi aramızdan ayrılacağı ,dönemin şartlarına ayak uyduramayacağını gösterir. Bu nedenle de geleceğe yatırımın bedenle değil zekayla yapıldığı bu günlerde her bir bireyin kendini sorgulayıp çağa ayak uydurması çok önemlidir.

(Visited 45 times, 1 visits today)