Cebindeki Eşya

Yıl 1956. 2. Dünya Savaşı Dünya’yı kaosa sürüklemiş. Açlık, sefalet, yokluk… Devletler büyük savaşın ardından kendilerini toparlamaya çalışıyor, yeni bir çağ başlıyordu. İngiltere’nin başkentinde normal bir kafede oturan 30 tane insan arasından biri gözüne çarpıyor. Adının Farrant olduğunu duyuyor. Kendisi arkadaşlarıyla beraber sohbet ediyordu. Joseph yakınlarındaki bir masaya oturdu ve bir süre sessizce onları dinledi. Anlaşılan oydu ki bu sohbet Joseph’i birazcık sinirlendirmişti. Çünkü bu “Farrant” denilen adam, beklediği kadar iyi bir insan değildi. Takım elbisesi ile ciddi gibi gözüken, fakat aslında kaba ve paragöz olan bir genç adamdı. Joseph Farrant’ı kafasına takmadı. Onun anlayışına saygı gösterdi. Kendisi bir kitap alıp okumaya başladı. Bir süre sonra saatin 20.00 olduğunu gördü. Teşekkür edip evine doğru yürümeye başladı. Joseph iyi durumda değildi. Tek katlı bir evde babası ile kalıyordu. Babası ona iyi bakamıyordu. Bütün bunları düşünürken eve geldi. Babası kapıyı sinirli bir şekilde açarak Joseph’e “Neden geç kalıyorsun! Üç gündür bir kafede kafa dinleyeceğim bahanesi ile dışarıya çıkıyorsun! Sen daha 13 yaşındasın, ne bu cesaret! Sokakta hırsızı var çapulcusu var neden kendine zarar veresin ki?! Geç Joseph aferin böyle devam et!”dedi. Fakat babasının bu tavırları onu daha da üzmüştü. Farrant’ın 45 dakika boyunca fakirleri aşağılamasını duymuştu, şimdide babası saatinde gelmesine rağmen bağırıp çağırıyordu.

Joseph’in ev hayatı çok sıkıcıydı. Sadece odasına gidip ders çalışıyordu. Kafa dinlemek için arkadaşlarıyla buluşamıyordu babası yüzünden. Ders çalışmasının sebebi ise kendini kurtarmaktı. Fakat, aklına Farrant geliyordu devamlı. Ama Joseph biliyordu ki “Cebinde para varken sadece sen kim olduğunu unutursun…
Fakat cebinde para yoksa dünya senin kim olduğunu unutur.” Farrant çok tanınan biriydi. Çünkü kentin en zenginiydi. Joseph’in aklına hep aynı şeyler geliyordu…

Aradan yıllar geçmesinin ardından Joseph daha da kötüleşti. Kendini iyi hissedemiyordu. Üniversiteye hazırlıktaydı fakat onun aklı hala Dünya’nın bile onu unutmasıydı. Cebindeki para bir tek karnını doyurmaya yetiyordu. Babasının ölümünün ardından Joseph, bir yurtta tek başına kalıyordu. Arkadaşı yoktu, gerçi bu devirde kim onu takar ki? Kim ona “Gel hadi bize katıl” der, veya kim onu kabul eder? Bu devirde herkesin aklı parada, bir Sterlini olmayan birini kim kabul eder? Joseph bunların derslerine, beynine ve zihin sağlığına zarar verdiğini biliyordu. Fakat bir uzmana yetecek parası yoktu. Tek yataklı tek masalı hapishane gibi bir yerde tek başına kalıyordu. Joseph’in aklına Farrant geldi. O yıllar önce kınadığı adamla aynı mahallede oturuyordu ve üstelik Farrant onun sefaletiyle dalga geçiyordu. Joseph kendini kontrol edemez duruma geldi artık hiç kimse onu iyileştiremezdi. Fakat kendi başına çabalıyor bir şeyler elde etmeye çalışıyordu. Dersleri en azından düzelmişti. Fakat onun için dersleri değil sağlığı önemliydi. Bir iyi insan bile mi kalmamıştı şu sokaklarda? Kendi kendini kısır döngüye sokan zavallı bir gence yardım edecek tek iyi bir insan. Yoktu! Yoktu mutluluk onun uğradığı yerde. Neden mi? Çünkü parası yoktu. İnsan denilen varlık da böyle bir şeydi zaten. Bir tek malı mülkü olanla dost olur. Kar edeceği malı olmayan insanla neden arkadaş olsun ki? Hepimiz görürüz İnsanlara kötü davranmamalıyız diyenleri. Fakat önemli olan gerçekten davranmamaktır. Hayatta açılan her konuda söz edilir yardıma muhtaç insanlara yardım etmekten, sevmekten. Fakat bunu başaran kişi sayısı çok azdır. Çünkü hepimizin birer ağzı var , hepimiz konuşabiliriz, hepimiz özgürüz. Fakat asıl önemli olan nokta budur hayatta:
“Teorilerini gerçeğe dönüştürmek…”

Joseph bu kara düşüncelere yine kaptırmıştı kendini. Artık yeter diye bağırmak istiyordu. İçini dökmek insanlığa karşı olan nefretini göstermek istiyordu.  Başka şeyler düşünüp geçirmeye çalışsa da olmuyordu yine bırakmıyordu peşini o kara bulutlar. Çaresizce odasına girdi ve eline test çözmek için müfredatın verdiği kitabı aldı. Joseph çok zeki olmasının yanında oldukça çalışkandı. Devam ediyordu sayfaları çevirmeye. Sıkı çalışmasını sürdürüyordu. Çünkü hayatta yapabileceği TEK şeydi bu. Yıllar boyunca çalışmasının ardından o gün geldi. Kendisini bir stres kaplamıştı. Yapamama korkusu ile titriyordu. Son şansıydı. Hayata tutunmak kendi ayakları üzerinde durmak için son şansı. Ardından ilk soruyu gördüğünde bile yapamayacağını düşündü. Fakat teker teker çözmeye devam etti. Aklına birden babası geldi. “Senin için yapacağım baba! Senin için YAPACAĞIM” Dedi.

Uzun bir süre sonra, sınavdan çıkarken yanına kısa boylu bir çocuk geldi. Arkasında ise Farrant vardı. Evet yine Farrant ve onun iğrenç şakaları dedi kendi kendine. Fakat Farrant durur mu başladı alay etmeye. Sen bir şey beceremezsin. Ardından sınav sonuçlarının açıklanacağı gün geldi çattı…

Sınavda hiçbir sıralamada yoktu, birinci açıklanana kadar. “Evet” Dedi oradaki adam. “B-bunu söylemek zor olacak fakat TÜM zamanların en iyi notu… Dünya çapında bir başarı kazanan bir öğrencimiz! Joseph Clark!”

Bu başarıyı duyan Joseph ne yapacağını şaşırdı. Hiç beklemediği bir şekilde tüm zamanların en iyi notlarından birini almıştı. Kendisi aslında çalışmanın karşılığını almıştı. Artık o kendisini Dünya ise Joseph Clark adını unutmayacaktı. Çünkü cebindeki tek şey para değil, ona destekte bulunan hayranları, dostları, sevdikleri de olacaktı.

Joseph ardından çocukluktan beri istediği bir meslek, hayatını onun için verdiği bir meslek olan mühendis olmuştu. Kendisi geçimini sağlayabiliyor, hatta hiç olmadığı kadar zengin oluyordu ve Joseph, dünyaca ünlü bir şirket kurarak kendisini geliştirdi.

Yıllar sonra, dostlarıyla, eski yaşadığı kasabayı geziyordu. Arkadaşlarıyla eski yurdunu gezmeye başladı. Girişteki eski sandalyelere oturdular ve Joseph: “Ben buralarda yaşadım yıllarca. Bir evim yoktu, ne babamdan bir haber ne annemden. Oturuyordum tek başıma. Size sadece eski bir yer gibi gelebilir fakat benim hayatımdı bura.”
Arkadaşları bu sözleri duyunca duygulandılar. Onun acısını anlıyorlardı. Bir süre sohbet ettikten sonra Joseph: “Dostlarım benim buradaki tek kafa dinleyebildiğim yer bir kafeydi. İsterseniz sizi götüreyim oraya. Birazcık otururuz, kahve falan içeriz” dedi. Arkadaşlar bu öneriyi sevinçle kabul etti ve o özlem duyduğu, No 21 Kafe’ye gittiler. No 21 Kafe’nin sahibi Joseph’i görünce: “Hoş geldin Joseph, hiç beklemediğimiz bir şeyi başardın tebrik ederiz!” dedi. Bunun üzerine Joseph “Dostum sen bana yardım etmez, odamın önüne kahve bırakmaz, her gün beni ziyarete gelip bana bir kruvasan getirmeseydin ben bunların hiç birini başaramazdım!”

Eski iki dost birbirleriyle şakalaşır, eskileri konuşurken Joseph artık kahve alıp alamayacağını sordu. Kafenin sahibi bunu Joseph’in sormuş olamayacağını düşündü ve Joseph’e kahveleri ve kruvasanları bedavaya verdi. Joseph teşekkür etti ve kruvasan ve kahvelerin çok güzel olduğunu söyledil. Kafe sahibi “Joseph dostum tekrar görüşürüz!” dedikten sonra Joseph her hafta burayı ziyaret edeceğini belirtti ve kafeden ayrıldı.

Haftalar sonra Joseph kafeye tekrardan uğrarken birini gördü. Sanki bir yerden tanıyor gibiydi. Aklına eski kötü günleri gelmeye başladı. Birden o tanıyamadığı kişi ona doğru döndü. Ardından Joseph: “Farrant!” diye bağırdı içinden. Farrant: “Düşündüğümden fazla iyi bir oyuncu çıktın Joseph!” Diye bağırdı. Joseph bunun üzerine. “Farrant belli ki içindeki nefret hala devam ediyor. Farrant sen zamanında beni küçümsedin ve canımı acıttın fakat ben sana hala saygı duyuyorum. Bir hata yapıyorum aslında.” dedi. Farrant: “Joseph sen gittiğinden beri kimse umursamıyor beni. Fakir kaldım resmen. Arkadaşım yok güvenebileceğim insan yok!” Joseph bunları duyunca gülümsedi, yakındaki banka oturdu ve şöyle dedi:

“Farrant… Senin bir gün elbet böyle bir şey yaşayacağını biliyordum. Kendini kontrol edemez oldun, Çünkü cebinde para vardı ve sen kim olduğunu unuttun. İnsanlara hava atmaya başladın ve insanları küçümsemeye. Fakat bu yaptıklarının hiçbir önemi olmadı. İnsanlar seni tanımaya başlayınca anladılar ki sen iyi birisi değilsin. Sohbet esnasında her zaman iyilikten bahsettin ama hiçbir zaman insanlara iyiliğin dokunmadı. Zaten herkes bahseder güzel şeylerden. Herkesin ağzı var sonuçta herkes konuşabilir. Fakat bütün insanlar konuştuklarını yapmaya gayret etmez. İyilik yapmak mükemmel bir şeydir, insanlara zarar vermek berbat bir şeydir demek kolaydır fakat insanlara iyi davranmaya az kişinin vicdanı yeter. Çünkü hayattaki en zor şey: Teorileri gerçeğe dönüştürmektir. Sen aslında yıllardır insanlara yaptıklarının karşılığını alıyorsun. Farrant.. Senin cebinde para varken sen kim olduğunu unuttun ve cebinde para kalmadığında senin insanlara çektirdiğinle beraber sevdiklerin arkadaşların, hatta Dünya seni, arkanda bıraktığın insanların kiniyle unuttu.

(Visited 26 times, 1 visits today)