Gerçek Sen Bu mu?

Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birçok yenilikle karşılaştık. Bu yeniliklerin biri ise “photoshop”. Aslında photoshop, 1987 yılında Amerikalı kardeşler Thomas ve John Knoll tarafından geliştirilmiş dijital bir uygulamadır. Photoshop’un gelişiminin yaklaşık 33 yıl kadar önce olduğunu göz önünde bulundurursak bunun adı yenilik olmamalı. Ama 1978 ‘de bir anda hayatımıza bomba gibi düşmüş ve milyonları adeta hipnotize eden sosyal medya sayesinde tekrar gündeme oturmuştur.

Asıl amacı fotoğraf düzenleme, görüntü oluşturma ve grafik tasarım yazılımı olmasına rağmen bazılarımız bu kolaylıklarından başka bir platformda yararlanmayı tercih ediyor. Bu platformların başında büyük harflerle sosyal medya yazması bizi şaşırtmamalı. Peki ya sosyal medya kullanıcılarının büyük bir kısmı neden bu “photoshop” denen dijital uygulamayı gerektiği yerin dışında kullanıyor?

 

Belki bazılarımız kendini beğenmiyor, bazılarımız fazlaca beğeniyor, bazılarımız karakterini bununla kapatırken bazılarımızın sadece cesareti yok. Eğer böyle yazmaya devam edersek listenin sonu hiç gelmeyebilir çünkü herkesin haklı veya haksız, doğru ya da yanlış kendince sebepleri var. İşte bu sebeplerden dolayı belki sadece yüzlerinin bir kısmını belki de vücudunu, belki de tamamen değiştiriyorlar kendilerini. Nasıl yaptıkları gayet açık ama neden yaptıkları… İşte bunu bilmiyoruz.

Bu eylemden etkilenen iki kısım var birincisi “photoshop” işlemini gerçekleştirenler, ikincisi ise gerçekleşen eylemden – iyi ya da kötü- etkilenenler. Birinci kısım kendi içinde ikiye ayrılır. Öz güveni tam olanlar ve bu kelimenin yanından bile geçmeyenler. Belki öz güven kelimesinin anlamını dahi hatırlamayanlar, kendinde olması gereken bu duyguyu bir kenara bırakıp dışarıya kendini bambaşka bir insan olarak çıkarırlar. Bir nevi klavyedeki tuşların yalanlarına sığınırlar. Onunla beraber bu işlemi gerçekleştiren bu insanlar bu uygulamanın büyüsüne kapılıp giderler.

 

Bir diğeri ise hayatının merkezine bu kelimeyi koymuş olanlardır. Onlar elinde olanlardan asla tatmin olmayan ve her daim aç gözlülükle daha fazlasını isteyenlerdir. Onlar genellikle  bu uygulamayı insanlar ya da kendileri üzerinden yapmazlar. Daha çok yiyecekler, kıyafetler, dijital araç ve gereçler gibi maddi şeyler üzerinde yaparlar.

 

Bu iki kesimin etkilenenlerine bakacak olursak ikinci kesimde tüketicilerin mağdur olduğunu görmemek neredeyse imkansıza yakın. Çünkü onlar resimdeki ürünün güzelliğine ve parlaklığına o kadar kapılırlar ki kalitesi ve fiyatı önemli olmayacak kadar gözleri boyanır. Ancak ikinci kesimde işler biraz daha duygusallaşır. Çünkü gösterdiği kişi ile göründüğü kişi aynı olmayan o insanlar daha çok etkiler. Bu etkiyi bir duygu ile tanımlanırsa kesinlikle hayal kırıklığı olmalıdır.

Her şeyden ders çıkarmayı bilmek önemli olan. Keşke ile başlayan cümleler yerine iyi ki ile başlayan cümleler kurabilmek için yaptıklarımızın sonucunu mutlaka düşünmeliyiz. Kendimizi ve tabii ki başkalarını kandırmak yenine kendimizle gurur duymayı öğrenmeliyiz. Ünlü bir şair olan Mevlana’nın da dediği gibi” Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol”

(Visited 109 times, 1 visits today)