Günaydın.

Bizim ülkemizde herkes yaptığı işi anlatmayı çok sever. Kendi vasıfsızsa da evladı süper birisidir, onun başarılarını dinlersin: “Evladım diye demiyorum ama…” İşinizi iyi yapıyorsanız  zaten herkes ne kadar iyi yaptığınızı görür.  Zaten o anlatanların çoğu da gerçekten işini iyi yapan insanlar değildir. Zaten öyleyseniz kapılar, kuşlar, çocuklar, herkes işinizi ne denli iyi yaptığınızı fark eder.  Biz nasıl bu hale geldik?

Aslında iyi iş yapmak bizim genlerimizde vardı:

İstanbul ilk fethedildiğinde saraya gidecek suyun alınacağı çeşmelere eşit ağırlıkta pamuk balyaları atılır.  Bir süre balyaları suda beklettikten sonra çıkartıp güneşte kurutup tekrar tartarlar. En hafif balyanın olduğu çeşmeden saraya su taşınır. Suda çözünen ağır metaller su buharlaştığında pamukta kalıp ağırlık yaparlar çünkü. İki padişah koruması, iki mutfak görevlesi bir de bağımsız denetçi eşliğinde su doldurulur, testi mühürlenir ve saraya öyle gider. Aynı dönemde Louvre Sarayı’nda tuvalet yok! [1]  

Manisa’da bir doktor, Fahrettin Er, atılan meyve çekirdeklerinin ağaca dönüştürülebileceğine inanır ve bir proje başlatır.  “Her çekirdek bir ağaçtır”. Projeyi duyurur, yenilen meyce çekirdeklerinin 3 gün kurutulup yollanmasını ister.  Tam on milyon meyve ağacı toplanır. Bütün proje sadece on bin türk lirası tuttu(2010). Manisa Orman Müdürü “Biz projede yer almadık çünkü yasaya uygun değill. Ayrıca çekirdeklerin helikopterlerin atılan bölümünün çoğu tutmaz.” demiş, %99’u tutmasa yüz bin ağaç eder. Sen hayatında bırak yüz bini, on bin ağaç diktin mi acaba?[2]

12  Eylül dönemi polisler bir öğrenci evine baskın yapıyorlar, soruyorlar;

-Komünist misiniz?

-Değiliz abi, vallahi billahi değiliz.

Ev aranıyor, Das Kapital, solcu dergiler falan çıkıyor. Polis duvara bakıyor Karl Marx’ın resmi;

-Kim ulan bu!

Bir sessizliğin ardından çocuklardan biri atılıyor,

-Dedemin resmi

-Böyle nur yüzlü deden var, utanmıyor musun komünist olmaya?

Bu doktorlar da utanmamışlar işte ağaç dikmeye, iyi ki orman müdürü olaya ayılmış da dahil olmamış.

 

Ben size söyleyeyim neden böyle olduğumuzu, biz yaşama amacımızı kaybettik.  İntihar eden insanların hepsinin ortak noktasıdır bu, yaşam amaçlarını kaybetmişlerdir, tam da yüzden intihar görüp görebilebileceğiniz en gerçek, acı ve dürüst öz eleştiridir. “Öğrenmeyi bıraktığınızda yaşlanmaya başlarsınız.” demiş Henry Ford. Biz bu ülkede 18’inde yaşlanmaya başlıyor, 30’unda intihar ediyor, 70’inde de gömülüyoruz.

 

Bu ülkeye ne geldiyse işini iyi yapmayanladan geldi. Orhan Veli nasıl öldü bilir misiniz? Ankara Belediyesi’nin açıp üstüne kapak koymadığı çukurlardan birine düştü geceleyin. Hayatının yarısında, otuz beşinde… O belediye çalışanlarının çok kısa bir zamana kadar hala aynı koltuklarda oturduğuna bahse girerim.

Bizim hayal gücümüz öldü…

 

Rüyalarınız gerçek mi olsun istiyorsunuz?

Önce uyanın.

Günaydın.

 

 

 

[1],[2] :Ahmet Şerif İZGÖREN, Süpermen Türk Olsa Pelerinini Annesi Bağlardı,  Elma Yayınları

(Visited 58 times, 1 visits today)