Hazırlıksız

“Bunu duymaya hazır mısın?” acaba hazır mıydım gerçekten. Hazırdım sanırım. Sonuçta bilmemiz gereken, kabul etmemiz gereken şeyler var bu dünyada, ne kadar istemesek de…

 

Ben Gözde. Kendi hakkımda anlatabileceğim pek bir şey yok. Ne çok başarılı bir sporcuyum, ne çok başarılı bir müzisyen, ne de kendine özgü yeteneği olan bir kız. Ben de sıradan bir insanım, en azından öyle sanıyordum. Baştan anlatayım isterseniz. İzmir´de doğdum, orda büyüdüm. Gönlü hoş, muhabbeti bol insanların olduğu, balkonlardan sarkan çiçeklerin mis kokular yaydığı, şirin bir mahallede geçti hayatımın unutulmaz kısımları. Gerçi hoş, kim unutabilir ki bunca güzelliğin olduğu bir yeri.

Babam özel bir pilot, annem ise iyi bir şirketin yöneticisiydi. Maddi açıdan hep iyiydik, hiç sıkıntı yaşamadık o konudan. Şımarık, savurgan bir kız olarak yetiştirilmedim; her istediğim alınmadı, yapılmadı. Küçüklüğümde ailem her istediğimi almadıkları için onlara çok kızardım. Onları anlayamazdım, madem alabilecek gücümüz var, neden almıyoruz o zaman? Daha sonraki zamanlarda anladım ki, her istediğim olsaydı mutsuz bir olurdum. Doyumsuz, huysuz, çekilmez biri. Neyse ki öyle yapmamışlar. Teşekkürler anne, teşekkürler baba.

Üniversite için İtalya´ya gitmek istiyordum. Orda moda tasarımı okumak en büyük hayalimdi. Çok çalıştım. Yıllar süren bu yorucu maratonun ardından sonunda başarmıştım. Güzel anılar biriktirdiğim bu yeri bırakıp hiç bilmediğim bir yere gitmek açıkçası beni biraz korkutuyordu. Ama olsundu, hedefim, en büyük hayalim için bunu yapabilirdim. Ailem de benimle birlikte İtalya´ya gelmek isterdi ama buradaki işleri çok önemliydi ve onları bırakamazlardı o yüzden tatilleri birlikte geçirmeye karar vermiştik. Ve ben İtalya´ya gittim.

 

İlk başlarda çok zorlandım. Kimseyi tanımıyor, hiçbir yeri bilmiyordum. Ailem, arkadaşlarım, burada kimsem yoktu. Elbette okulumdan arkadaş edinmeye başlamıştım ama eski arkadaşlarımın yerini tutamazdı. Bir okul çıkışı birbirimizi daha iyi tanımak adında sınıftan birkaç kişiyle yemek yemeye gittik. Kimisi İtalya´dan, kimisi de farklı ülkelerden olan birçok kişiyle aynı masadaydık. Karşı masalarda durmadan bana bakan biri vardı. Belki de bana öyle gelmiş olabilir diye düşünmüştüm ama hayır, haklıydım. Yemek bitip herkes dağılınca bana bakan genç adam geldi ve konuşmak istedi.

Bir sokak başına götürdü beni, Türkçe biliyordu. Bu beni şaşırtmıştı. Kendisini tanıttı. Arkasına, etrafına bakıp duruyordu. Bir problem olup olmadığını sorduğumda ise yok deyip geçiştiriyordu ama en sonunda dayanamayıp burada rahatça konuşamayacağımızı söyledi. Onun evinde gittik. Evi çok güzel tasarlanmış, güzel dekorların olduğu hoş bir mekândı.  Sonunda daha rahatlamış görünüyordu. Benim salonda oturmamı istedi ve mutfağa gitti. Geldiğinde elinde iki kupa vardı. Çok güzel kokuyordu kahve.  İlk yudumumu almıştım ki kapının önünden sesler gelmeye başladı.

 

Çocuk hemen kupayı sehpaya koydu ve elimden tutarak beni çekti. Odasından hemen sırt çantasını ve kapısının arkasında duran hırkaları aldı. Birini bana verdi ve giymemi istedi. Diğerini ise kendisi giydi. Koridorun sonundaki duvarı ittirdi ve dışarıya açılan bir kapı çıktı karşımıza. Olan biteni anlamaya çalışıyordum. Böyle şeylerin sadece filmlerde olduğunu sanıyordum.

Bir yandan korkuyla kaçıyor, bir yandan da çocuğun bana bir açıklama yapmasını bekliyordum. Evden oldukça uzaklaştıktan sonra durduk. Çocuk bana döndü, “Bunu duymaya hazır mısın?”.

(Visited 25 times, 1 visits today)