Kademelerde Parçalanan Yalnızlık

Tüm insanlık için göreceli bir kavram olan yalnızlık hakkında yıllar boyunca çeşitli düşünceler ortaya atılmıştır gerek desteklenmiş gerek de yanlış bir kavram olduğu savunulmuştur. Peki, yalnızlık insanlar tarafından hissedilen bir duygu mudur yoksa somut anlamda da yalnızlık var mıdır?

Çoğu insan zaman zaman çeşitli sebeplerden dolayı yalnız kalıp kafasını dinlemeyi hayal eder ve gerçekleştirir de. Ailesiyle birlikte yaşayan veya arkadaş çevresi olan insanlar psikolojik yalnızlığı isterler. Onların asıl amacı ailesi veya arkadaşları tarafından arınmak değil sadece birkaç saatliğine kendileriyle baş başa kalmaktır çünkü gerçek yalnızlık kendisiyle baş başa kalmak için izin istemek değil ömrü boyunca kendisinden başka izin alacak kimsesi olmayışıdır.

İnsanların yıllar boyunca yanlış aktarımlarından dolayı yalnızlık, ailesi ve arkadaşları olup yalnız hissetmeye konulan bir kavram haline gelmiştir. Kelimenin kazandığı yeni anlamsa ailesi tarafından yeterince değer verilmeyen çocukların isimlerinin yerini almıştır.

Einstein‘nın “Sakin bir hayatın tekdüzeliği ve yalnızlığı yaratıcı aklı harekete geçirir.” sözü somut anlamdaki yalnızlık değildir. Somut anlamda yalnızlığı yaşayan insanların hayatlarındaki yalnızlık duygusu, bir iş yaparken konsantre olmak için gerekli olan yalnızlık değil sessizliğin içinden gelen ölüm haykırışlarıdır.

Somut kavram olarak ifade ettiğimiz yalnızlık; insana kendini büyütmeyi, yetiştirmeyi ve hayata hazırlamayı öğretir çünkü etrafında başka öğretecek kimse yoktur. Yalnızlık, kendi ayakların üzerinde durmayı çok küçük yaşlarda yüzüne tokat gibi çarpar çünkü seni o tokattan koruyacak kimse yoktur etrafta. Yalnızlık, kendi karnını kendin doyurmandır çünkü başka kimse sana yardım etmez, sen yalnızsındır.

Çehov’un “Kendini yalnız hisseden kimse için her yer çöldür.”  yüzümüze somut yalnızlık kadar kötü olan içsel doyumsuzluğu keskin bir şekilde çarpar. Küçüklükten beri anne ve babası tarafından ezilmiş veya ezilmeye devam eden kişiliklerin yaşadığı bir doyumsuzluktur bu. İçsel doyumsuzluğu olan bir bireyin yüzlerce arkadaşı bile olsa etrafında, kendini yine yalnız hisseder. Neden mi? Çünkü o kişi çocukluğunda yalnızlık aşılanarak büyütülmüş bir çocuktur. Küçüklükte öğrenilen yürüme güdüsü gibi o çocuğa yalnızlık hissi öğretilmiştir. Yürümeyi nasıl unutamıyorsak çocukluktan itibaren aşılanan yalnızlık da bir o kadar kalıcıdır.

Milyonlarca kişinin oluşturduğu toplumlarda iç doyumsuzlukların engellediği merhamet ve yardım elleri somut yalnızlıkları ölüme terk etmiştir. Çünkü somut yalnızlık, bilinçlerimizin alamayacağı boyutta bir duygudur ve biz onları algılamaya çalışmak yerine üstlerini kapatırız. Kendimizi zorlamak yerine onları geçiştiririz çünkü o duygu öğrenmek istemeyeceğimiz kadar derin ve can yakıcıdır. Özdemir Asaf’ın da dediği gibi “Yalnızlık…Müziğin bile seni dinlemesidir.”

(Visited 146 times, 1 visits today)