Kendi Üzüntün Ol

Günlerden 2 Mayıs’tı. Yani doğum günümdü. Doğum günüm mükemmel geçiyordu herkes eğleniyor, iyi vakit geçiriyordu. Her tarafta balonlar, çeşit çeşit yiyecekler, parti şapkaları. Yüksek sesli müzik, dans eden insanlar… Kısacası herkes eğleniyordu. Ben de hiç bu kadar eğlenmemiştim, o gelene kadar. Murat… Partime gitarı ile gelip bütün ilgiyi üstüne çekip her şeyi mahvetmişti. O an kendimi, kendi doğum günümde çok yalnız ve kötü hissetmiştim. En kötü zamanlarımı geçiriyordum. 10-15 dakika sonra odama çıktım, yatağıma atladım, biraz ağladım ve “Keşke ben de bir müzik aleti çalabilseydim.” dedim.

 

Ondan sonraki sabah içimde tuhaf bir heyecan vardı. Parmaklarım yerinde duramıyor altında bir şey istiyordu. Adeta içimde müzik aleti çalmak için bir tutku vardı. O an babamın eski gitarına koştum. Gitara bir anlık baktım. Her notayı, her akoru biliyordum. Hatta şarkıları yorumlayıp çalabiliyordum. Çok mutlu olmuştum, artık insanlar benle de ilgilenecekti. Benim de bir sürü arkadaşım olacaktı.

 

Okulda çok fazla arkadaşım yoktu. Sadece Melih ve Defne vardı. O arkadaşlarımı çok seviyordum. Onlar da beni seviyordu. 3 Mayıs’ta bir umutla babamın gitarını da aldım, okula gittim. İlk önce Baran ve Defne’ye gösterdim. İkisi de çok güzel çaldığımı söylediler. Ben de bu heyecanla her teneffüste çalmaya başladım, teneffüslerde herkes etrafıma toplanıyor, büyük bir hayretle benim gitar çalışımı izliyordu. Ben de iltifat yağmuruna tutuluyordum. Hayallerim adeta gerçek olmuştu. Sonunda okulda bir sürü arkadaşım vardı. O gün çok mutlu olmuştum, eve seke seke gittim. Akşam çok huzurlu uyudum.

 

Ertesi gün ilk defa okula mutlu ve isteyerek gittim. Okulda yine herkes etrafımdaydı ve iltifatlar ediyordu. Fakat yanlış bir şey vardı. İçimde bir boşluk vardı. Sanki biri kalbimi söküp almış gibi hissediyordum. Bir şeyler eksikti. Her istediğim olmuştu fakat hâlâ mutsuzdum. Okul bittikten sonra çok durgun bir şekilde eve doğru yürüdüm. İçimdeki bu boşluğun neden olduğunu düşünüyor, kaynağının ne olduğunu arıyordum resmen. Eve geldiğimde yatağıma yattım ve sadece tavanı izledim. Sadece 2 saat uyuyabilmiştim. Sanki bir şey için arzu duyuyor, onu özlüyordum. Bu her neyse benim bulmam gerekiyordu.

 

Sonraki gün derslerde, teneffüslerde ve hatta yemekte bile bu boşluk, bu yokluk hissini düşündüm fakat bu arzunun ne olduğunu anlayamıyordum. Kafamın içi karıncalanıyor, ağrıyor, hatta mideme ağrılar giriyordu. Düşünmeye devam ediyordum, o arzunun neden kaynaklandığını bulana kadar da durmayacaktım. Bir anda beynim sarsıldı. Bu arzu, bu istediğim şey bir eşya değil de bir insan veya insanlar olabilirdi. O an anladım. Defne ile Baran… Ben okuldaki çoğu insanla takılırken onlar o sırada birlikte yalnız bir şekilde oturuyorlardı. Yalnız hissediyor, arkadaş istiyorlardı, aynı Murat gitar çaldığında benim hissettiklerim gibi. Benim yaşamaktan nefret ettiğim ve bir süre onun yüzünden ağladığım hissi en değer verdiğim insanlar benim yüzümden yaşıyordu. Kalbime sanki biri yumruk attı o an. Hayatımda bu kadar suçlu hissetmemiştim. Arkadaşlarımın yalnız hissetmesi benim suçumdu.

 

Arkadaşlarımı yeniden nasıl kazanacağımı biliyordum. Babamın gitarını tozlanmaya ve bir daha alamamak üzere depoya terk ettim. Arkadaşlarımı aradım, onlardan hiç kimseden özür dilemediğim gibi özür diledim, “Çok özür dilerim sizi yalnız bırakmamalıydım.” dedim, yalvardım. Baran ve Defne gerçekten üzgün olduğumu anladılar ve beni affettiler. Okula gittiğimde bazıları gitarım olmasa bile hâlâ arkadaşım olmak istediklerini belirttiler. Bazıları ise sadece gitarım için etrafımda dolaşıyorlarmış. Zaten sahte arkadaşlar için bu kadar uğraşmam saçmaydı.

(Visited 14 times, 1 visits today)