Köyden Şehre

Ben Nisa, 2002 yılında Eskişehir’de dünyaya geldim. On dokuz yaşındayım, 8 Mayıs’ta on dokuz olacağım. Benim hayatım hiçbir zaman toz pembe olmadı, olamadı. Çocukluğum Eskişehir’in ıssız, tenha mahallerinden birinde geçti. Seneler boyu çok güzel arkadaşlıklarım oldu. Tabii sonrasında hepsi tek tek şehre doğru, ya da başka şehirlere, hatta başka ülkelere dağıldılar. Peki ben ve ailem? Biz burada kaldık.

Evimiz mahallenin en büyük ama en eski evlerinden biriydi. Rengi çıkmış, parkeleri çıkmış, kapıları gevşek… Bu evde üç kişi -ben, annem ve babam- yaşadığımızdan, ev bize bir haylice büyüktü. Ama küçük bir kız çocuğun için bunlar hiçbir şey ifade etmezdi. Benim tek derdim mahalledeki arkadaşlarımla saklambaç oynamaktı. En sevdiğim oyundu saklambaç. Her gün farklı bir oyun oynardık arkadaşlarımla, ortaklaşa karar verirdik. Saklambaç günlerini hep çok sevmişimdir. Çünkü ebe olunca herkesi bulabiliyordum. Sabahtan akşama kadar sırf oyun oynardım, yaz kış fark etmeksizin. Bir gün, belli bir yaşa gelince annem ve babam beni yanlarına çağırdılar. Okula başlamam gerektiğini dile getirdiler. Mahallemizde bir tane ilköğretim okulu vardı. Tahmin edilebileceği gibi, oranın da durumu çok iyi değildi. Zar zor, ama eğlenceli ilkokulu ve ortaokulu bitirdikten sonra sıra liseye gelmişti. Maalesef, mahallemizde lise bulunmuyordu. Bir şekilde buradan ayrılıp liseyi iyi bir yerde okumam lazımdı. Malum, sonrası üniversite. Benim uzun vadeli planım, iyi bir üniversite kazanıp okuduktan sonra, mimar olarak işe başlamaktı. Sonrasında iyi paralar kazanıp ailemi ve kendimi bu yokluktan kurtarmaktı. Ama nerden başlayacağımı bilmiyordum. Günlerden bir gün mahallemize Beren adında bir kadın geldi. Anladığım kadarıyla kendisi bir iş kadınıymış. Çok da zenginmiş ayrıca. Sabah sınıfa girdiğimde Beren hanım öğretmenimle konuşuyordu. Öğretmenim kadına beni göstererek “İşte bahsettiğim kız çocuğu, Nisa.” dedi. Beren hanım bana elini uzatarak “Merhaba Nisa, seninle tanışmak ne güzel. Senin hakkında çok şey duydum. Ben de onun elini sıkarken aklımdan binlerce soru geçiyordu. Beni nereden, nasıl duymuştu? Sonra beni bir sandalyeye oturtup her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı. Kısaca, öğretmenimin yakın bir arkadaşıymış Beren hanım, öğretmenim de her zamana ona benden bahsedermiş. Resim yeteneğim olduğundan, planlama konusunda başarılı olduğumdan bahsetmişti. Ona çizdiğim bir kaç resmi de göndermiş öğretmenim. eren hanım bana çizimimden çok etkilendiğini ve benimle çalışmak isteyebileceğini söylemişti. Ben ise “Ben henüz ortaokulu bitirmedim, bir ayım kaldı. Daha liseyi bile okumadım, beni nasıl işe alacaksınız?” dedim. Beren hanım bana umutla bakarak “Eğer benimle gelirsen seni İstanbul’un en iyi liselerinden birinde okutacağım. İki-üç ay sonra dilersen aileni de getiririm yanına. Sen yeter ki benimle gel, senin geleceğini aydınlatalım.” dedi.

Şok içerisindeydim. Her şey çok hızlı gelişti, kendime geldiğimde havaalanındaydım. Ailemden izni almış, İstanbul’a liseyi okumaya ve ardından çalışmaya gidiyordum. Hayata bana gülümsemeye, toz pembe olmaya başlamıştı. Ve bu sadece başlangıçtı.

(Visited 64 times, 1 visits today)