Neden Tabağıma Bakıyorsun?

Yeni bir güne uyanıyorum, kerpiçten yapılmış, üstünü samanlarla kapattığımız evimde. Monoton bir gün olacağı kesindi çünkü hangi günüm öyle değil ki? Okula gidemedğim günleri saymayı bırakalı neredeyse yedi ay olacak. Yeni öğrenebildiğim tek şey nasıl para kazanabileceğimdi. Yani zor ve monoton yirmi dört saat beni bekliyordu. En iyisi ev işlerinde anneme yardım ederek başlamaktı.

Yürürken yerler artık o kadar soğuk gelmiyordu ayaklarıma. Demek ki bugün sıcak bizi kavuracaktı desenize diye kendime söylendim ama bu işte gariplik vardı,  evimiz ne cayır cayır yanıyor ne de benim başıma sıcak geçmişti. Annemin yanına gittim ama annem bana şakınlıkla bakmakla yetindi -günaydın bile demedi. Anlamağımı benim yüz ifadelerimden çözen annem, karnımı işaret etti ve gülümsedi. O ana kadar farkında olmadığım bir şey vardı: artık göbeğim vardı! Büyük bir göbek değildi ama artık kaburgalarımı saklayabiliyordu. Kendimi bir anda annemin kollarında buldum. Nasıl olduğunu anlamadığım halde kendimi buna çoktan alıştırmıştım. Ama durun bir dakika annemin sesi geliyordu mutfaktan. ”Okula gidebilirsin bugün tatlım, ne de olsa sana kese kağıdı içinde atıştırmalık hazırladım.” demesiyle kendimi üniformalarımın içinde bulmam bir oldu -üniforma alacak paramız yoktu ama okul düzgün ve temiz olduğu sürece bütün kıyafetleri kabul ediyordu. Hızlıca çantamı hazırladım ve evden koşarak çıktım. O sabah benden mutlusu yoktu köyümüzde. Yani öyle düşünmüştüm birkaç dakikalığına.

Okul yolundayken bir baktım ki yanımda arkadaşlarım. Onlarda benim gibi hazırlanmış okula gidiyorlardı ve asıl önemli olan artık onların da kaburgaları sayılmıyordu. İnanamadım, bu bir mucize olmalıydı. Okuldan içeri girdiğimizde okul değişmiş sanki içine eğlenceli bir ruh girmiş gibiydi. Yeni öğretmenler gelmişti ve duvarlarımızı süslüyorlardı. Bütün günü okuma-yazma ve matematik çalışmalarıyla geçirdik ama matematik  o kadar eğlenceli gelmişti ki sonunun gelmesini hiçbirimiz istememiştik. Okul çıkışı hepimiz tek bir evde buluştuk arkadaşlarımla. Akşamı eğlenerek geçirdik. Sokakta yakar top, saklambaç ve istop gibi oyunlar oynayarak geçirdik, hiçbirimiz eve girmek istemedik. Hava kararınca herkes evlere dağıldı. Kerpiç evden yemek kokuları geliyordu. Bu bir trajediydi benim için, olma olasılıkları en düşük olan her şeyin tek bir günde başıma gelmiş olması, imkansızdı. Bunun gerçek olmadığını düşünerek açtım kapıyı ve ne göreyim, çeşit çeşit yemeklerle donatılmış, her türden içeceğin bulunduğu uçsuz bucaksız bir masa. Babamla göz göze geldik ve bana artık çalışmam gerekmediğini, okula gidebileceğimi söyledi. Tarihin en mutlu çocuğuydum, ta ki gözlerimi açana kadar.

Yatağımdaydım, yeni uyanmıştım. Güneş, yeni açılan gözlerimi yakıyordu ne de olsa o gün yılın en sıcak günlerinden biriydi. Yere basmaya çalıştım ama yer soğuktu, nedeni ise kansızlığımdandı. Zar zor dengemi sağlayabiliyordum yürürken, ayaklarım beni taşıyamıyordu düzgün bir şekilde. Her geçen gün zayıflıyordum ki annemin bakışları da o yöndeydi. Korkulu bakıyordu yüzüme, bir başka çocuğunu daha açlıktan kaybetme korkusu. Ama ben tutunuyordum hayata, bırakmıyordum. Mutfağa doğru yöneldim ve anneme yardım ettim. Sabahları evde kimse olmuyordu: Ben babamla çalışmaya gidiyordum ki ondan sonra o işi devralabileyim diye, annem ise evleri temizliğe gidiyordu. Temizlediği evler kentte yaşayanlarındı, mesafe uzaktı ama ulaşıma para harcamak şu an bizim için çok gereksizdi bu sebeptendir ki annem her gün on iki kilometre yol çekmektedir. Para, şu an benim okul hayatımdan daha önemli. Üç beş kuruş ile anca karnımızı doyururken benim okula gidip gelmem bizim için bir lüksdü. Karnımızı doyurmak bile bizim için lüksdü çünkü sadece gözümüzü doyuruyorduk boş tabaklarla. İşe giderken okuluma baktım, hala yıkıktı ve yeni kimse yoktu. Arkadaşlarım da ortalıkta yoktu, umudum başlarına hiçbir şey gelmemesi yönündeydi malum durumumuz ortadaydı, her gün bizim için hayatta kalma mücadelesiydi.

Yaşıtlarıma göre fazla zayıfım ama bu kimseyi rahatsız etmiyor beni tanıyanlar dışında lakin onların da yapabileceği bir şey yok çünkü durumlarımız aynı. Artık yaşamlarımız sıradan çünkü her günümüz aynı, riskli. Ama hiç kimse için değişmeyen ve değiştirmek istemedikleri tek şey ise tabağımın boş olmasıdır.

(Visited 147 times, 1 visits today)