O Gün

O gün karar çıkmıştı ve hapishaneye girecektim. Mahkemeden çıkıp hapishaneye girdiğimde beni aldılar ve kalacağım odaya götürdüler. İçeri girdiğimde benden yaşça büyük biri oturmuş kitap okuyordu. Girer girmez selam verdi. Tek tük olan eşyamı yerleştirip bir kenara oturdum. Aynı odada kalacağım kişi meraklı gözlerle beni süzüyordu. Göz ucuyla bir baktım. Sanki bir şey soracakta utanıyor gibiydi fazla takmadım. Şu an kafamı meşgul edebilecek bir sürü sebep varken bir de bununla uğraşamazdım. Galiba birkaç saat geçmişti ya da o kadar gergindim ki dakikalar saatler gibi hissettiriyordu bana. Aslında gergin olma sebebim hapiste olmam değildi. Ne kadar kalacağımı neden burada olduğumu bildiğimden o kadarda sıkıntı değildi. Ama yanımdaki adamın merak dolu ve şaşkın bakışlarını üstüme dikmesi beni gerçekten geriyordu.

 

En sonunda o da bu yaptığının doğru olmadığını anlamış olacak ki bana aklındakini sormaya karar verdi. “Merhaba ben Efe, sizin adınız nedir efendim  ?” demişti. Uzun bir sessizlik olmuştu. Bir süre bekledim. Ama şimdiden da ha onun hakkında meraklanmaya başlamıştım. Benden yaşça büyük olmasına rağmen hiç öyle davranmıyordu. Cümleleri de oldukça nazik ve mantıklı birinin ağzından çıkabilecek gibi duruyordu. Çok merak etmiştim böyle bir insan neden içeri alınmış olabilirdi ki. Aradan belli bir süre geçmişti ama meraklı gözleri adeta cevap vermem için çıldırıyorlardı. “Benim adımda Mustafa” dedim ama beklediğim gibi olmadı. Kendisinden belli bir süre cevap gelmeyince ben sorayım dedim. “Ayıptır sorması sizin gibi bir beyefendiyi neden hapse aldılar ki?” dedim. “Püften bir sebepten 6 aydır buradayım. Asıl sizi sormalı siz niye buraya geldiniz?” diye cevap verdi. Belli bir süre tereddüt ettim söyleyip söylememekle ilgili ama içimde tuta tuta büyütmektense söyleyip kurtulmanın daha mantıklı olacağını düşündüm. Aradan biraz zaman geçti ama söylemeye dilim ermiyordu. “Kendini daha iyi hissedeceksen önce kendi hikayemi anlatabilirim” dedi. Bende istemsizce kafa salladım ama sonradan düşününce başkalarının hikayelerini dinlemek iyi gelebilirdi. “Aslında benim o kadar da bir olayım geçmişim yok. Birkaç ay önce belediyenin izni altında trafiği aksatmadan hiçbir insana veya canlıya huzur veya fiziksel olarak zarar vermeden  gerçekleştirdiğimiz eylem yürüyüşünde farklı görüşteki başka saygısız insanlar bize saldırdı ve o kavgada kimi suçlu kimi suçsuz insanlar içeri alındı onlardan biride benim işte.” diye bitirdi cümlesini. Anlayabiliyordum. Bazen saygısız insanlar can sıkıcı olabilirdi ama onlar yüzünden hapse girilebileceğini hiç tahmin edemezdim. “ Hadi sıra sende.” dedi. “O zaman benim hikayem biraz uzun. Birkaç yıl önce 20. doğum günümü kutlama üzere kumarhaneye gittik. Orada baya bir para kaybetmiştim. Ama o kadarda umursamıyorduk. Sonuçta maksat eğlence. Belli bir süre sora annem aradı. Çok kötü ağlıyordu zar zor konuşuyordu. İşte o gün dedemi kaybetmiştik. Aslında fazla takmamıştım ilk başta ne yalan söyleyeyim. Hem o gün zaten çok eğleniyorduk bunu kafama takamazdım hem de zaten kendisini pek sevmezdim” derken ansızın sözümü kesti. “ Peki neden sevmezdin” dedi ama sert bakışlarımı görünce bir daha sözümü kesmemesini istediğimi anlamış olacak ki hemen sustu. “ Hala sebebini bilmediğim bir şekilde benden hiç hoşlanmazdı. Diğer torunlarına 20 tl verirse bana hep 5 tl verirdi. Diğer torunlarına her gece masallar anlatır uyutur ben istediğim zaman akşam akşam uğraştırma deyip giderdi. Neyse işte arkadaşlarımla eğlendikten sonra eve gittiğimde annemi teselli etmeye çalışan komşuların ve annemin ağlama seslerinin arasından kalın bir ses bana “Çarşamba dedenin cenazesine gitçez” dedi. Ama o günde birkaç önemli işim var deyip gelemeyeceğimi belirtince babam sinirlendi ve bana bu önemli işi ne olduğunu sordu. Derken böyle böyle beni sorguya çekince bende dayanamadım o adamdan nefret ediyorum zaten oda beni sevmezdi gibi o anda bağırılmayacak şeyleri annemin duyabileceği bir seste bağırdım.  Ve o gün çok büyük bir kavga çıktı. Orda en net hatırladığım şey annemin beni evlatlıktan reddettiğini bağırmasıydı. İşte o gün sokakta tek başıma kalmıştım.” diye cümlemi bitirdim.

 

Etrafı uzun süreli saran sessizliği Efenin “Peki neden buradasın?” sorusu bozdu. Gene bir sessizlik oldu ama bunu o kadar fazla uzatmak niyetinde değildim. “Sokakta kalınca param bitti borç aldım borcu kapamak için daha da borç aldım böyle böyle en sonunda ödeyemediğim borçlarımdan dolayı hapis yatmak zorunda kaldım. İşte bu yüzden en kötü günümü soranlara o doğum günümü ve nasıl evden atıldığımı anlatırım. Bir şeyin kıymeti, o şeyin yokluğunun çokluğu ile artar.” dedim ve gene şaşırtıcı olmayan bir şekilde uzun bir sessizlik oldu. Ama bu gerçekten uzundu. “ Kendine bence çok yükleniyorsun buradan çıkınca belki de gidip ailenden özür dilemeyi denemelisin. Onlar senin ailen, illaki seni kabul ederler bir şekilde. Kendini bu kadar üzmeye değmez.” demesinin ardından resmen gülme krizine girecektim. “Ne ailesi” dediğim anda yüzündeki şoku okuyabildim. “Ben orda kumarda kaybettiğim paradan bahsettim. Onları kaybetmeseydim telaş içinde sokakta kendimi paralamak yerinde belli bir süre o parayla idare ederken iş arayabilirdim, böylece de borç almazdım ve burada da olmazdım. O günkü o vurdum duymaz tavırlarım yüzünden buradayım. Gene aynı noktaya çıkıyoruz Bir şeyin kıymeti, o şeyin yokluğunun çokluğu ile artar. Ne azsa o kıymetlidir, ne uzaksa onu arar insan. ”

 

(Visited 47 times, 1 visits today)