Öğrenmeyi Öğrenmek

Hayatımızın büyük çoğunluğunu aslında yine hayatımızı kazanmak için geçirdiğimiz yerler değil midir okullar? Gerçekten de hayatımızın büyük bölümünü bir şeyler öğrenmek için harcıyor ve sonra öğrendiklerimizi kullanmadan hayatımızı yaşamaya çalışıyoruz. Peki ya onun yerine okullarda bize bilgi ezberletmek yerine öğrenmeyi öğretselerdi nasıl olurdu? Böylece hayatımız boyunca hangi bilgiye ihtiyacımız olursa olsun kolayca öğrenebilirdik.

Bu fikir ne yazık ki en azından Türk eğitim sistemi için çok hayalî bir düşünce. Her ne kadar yanlış olduğu bilinse de bizler okullarda çocuklara sadece bir şeyler ezberletmeye çalışıyoruz. Bu da beraberinde okuldan nefret eden dev bir öğrenci yığını getiriyor bize. Birçok öğrenci nefret ettiği bir okulda okuyamayacağı için okumuyor veya sadece sınıf geçip öylece iş hayatına atılmaya çalışıyor. Dolayısıyla herkes böyle bir durum karşısında “Okullardaki eğitim insanları hayata hazırlamıyor” diyor. Haksız da sayılmazlar aslına bakılırsa. Gerçekliğe baktığınız zaman fark ediyorsunuz ki okullarda başarılı olan birçok çocuk iş hayatında bocalıyor ve başarısız oluyor. Ayrıca okul hayatı boyunca hep başarılı olan bir kişi böylesine bir düşüş yaşayınca depresyona giriyor ve hayatı alt üst oluyor.

Bu noktada yapılması gereken şey okullarda sadece anlatılmak istenenlerin mantığının da öğretilmesi değil aynı zamanda çocuklara nasıl bilgi sahibi olunup bu bilgiyi nasıl yorumlayabileceğinin de öğretilmesidir. Einstein’ın bir sözü vardır “Zekânın asıl göstergesi bilgi değil hayal gücüdür”. Bu söz kendi de dâhil bütün zeki insanların aslında çok fazla bilgiye sahip olduklarını değil de daha çok ellerindeki bilgiyi doğru yorumlayabildikleri için zeki olduklarını anlatmaktadır.

Bilgiyi yorumlamaya bu denli derinlemesine değinmişken üzerine biraz konuşmamak olmaz. Bu durumu açıklamanın en kolay yolu bana kalırsa bir örnek kullanmaktır. Burada şöyle bir örek verebiliriz, Bazen altın bir yüzük görürsünüz kuyumcuda hoşunuza gitmez güzel görünmüyordur çünkü tasarımı kötüdür ama aynı şekilde bazen de bit kil çömlek görürsünüz öyle güzel yapılmıştır ki fiyatı ne olursa olsun alasınız gelir. Hâlbuki biri çamur diğeri ise altın. Buradan yola çıkarak asıl önemi olanın elimizdeki bilginin miktarı değil de elimizdeki bilgiyi nasıl değiştirebildiğimiz onu nasıl değerli kılabileceğimiz olduğunu söyleyebiliriz.

Okullarda öğrenmenin öğretilmesi aslında çoğumuzun nasıl yapıldığını bilmediği bir şey. Öğrenmek demek öncelikle ihtiyaçla, merakla ve ya öngörü ile olmalıdır. Durduk yere kimse bir şeyler öğrenmeye kalkmaz. İnsanın öğrenebilmesi için önce öğrenmeye kararlı olması gerekir. Bunu sağlayacak az şey vardır. Ya kişinin özel bir merakı vardır konuya ya hayatının bir bölümünde bir şey yaparken ihtiyacı olmuştur ya da kişi daha sonra ihtiyacı olabileceğini düşünerek öğrenmeye karar vermiştir.

Sonuç olarak halkın da dile getirdiği gibi okullardaki eğitim kesinlikle gençleri hayata hazırlamıyor. Anneler babalar ve toplumdaki diğer yaşlı kesim de en az genç ve öğrenci kesim kadar rahatsız bu durumdan çünkü onlar da yaşadıkları ülkenin gençlerinin teker teker iş hayatında başarısız olduğunu görmekten hoşlanmıyorlar. Her ne kadar bizler onların bize destek olmak istediğini bilsek de böyle bir sistem varken yapacak çok bir şeyleri de yok asında. Ne yazık ki bunu bile bile hala yapılacak onca şey varken biz bu sistemi bu ülkenin çocuklarına uygulamaya devam ediyoruz. Çok yazık…

 

 

 

 

 

(Visited 40 times, 1 visits today)