Perdelerin Arka Yüzü

Yağmurun ardından açan güneş, dünyadan sıkılmış gibi görünen kara bulutları arka planda bırakıyordu. Soluk bir gökkuşağı vardı, soluktu ama oradaydı. Sokaklar yağmurdan sonra müthiş bir sessizliğe bürünmüştü. Hafif nemli bir banka oturdum ve gökkuşağına baktım, acaba ardında ne var diye düşünmeye başladım. Gözlerimi kapattım ve gökkuşağının altından geçtim.

İpeksi tüyleri kar gibi parıldayan bir tavşan karşıladı beni. Tavşan, aceleyle koşmaya başladı. Tavşanı takip etmeye başladım ve karşıma beş tane perde çıktı.

İlk olarak kırmızı saten perdeyi açtım ve karşıma eşini çocukları önünde darp eden acımasız bir adam çıktı. Gözlerinden minik yaşlar akan çocuklara baktım. Çaresizlerdi… Çocuklar, yataklarının altındaki canavardan korkmaları gerekirken kendi babalarından korkuyorlardı. Boğazım düğümlendi, gözümden süzülen bir damla yaşla bu perdeyi kapattım.

Mavi perdeyi açmaya korkuyordum. Ellerim hafif bir lodosun yaprakları titrettiği gibi titriyordu. Perdeyi açtım ve karşımda birçok insanın kahraman olarak adlandırdığı bir doktor vardı. Kimi yerlerinde emeğini gösteren ter damlaları olan yeşil önlüğüyle, insanların gözlerini bir an olsun ayırmadığı kasvetli ameliyathanenin kapısında yüzünde acı bir ifadeyle bekliyordu. Elinden gelen her şeyi yapmasına rağmen hastasını kaybetmenin derin acısını yaşıyordu. Hasta yakınına bu acı haberi vermek için gittiğinde hasta yakınının ona acımasızca saldıracağı aklının ucundan bile geçmezdi. Gözü dönmüş hasta yakınını görmeye daha fazla dayanamadım ve öfkeyle bu perdeyi de kapattım.

Bir umutla sarı perdeyi açtım. Bir ev çıktı karşıma. Henüz on üç yaşındaki bir erkek çocuğunun elinde tozlu bir bavul vardı. Yanaklarından yaşlar süzülen annesinin elinde kına vardı. Çocuk sırtında çantasıyla okula gideceği yerde elinde bavulla savaşa gidiyordu. Annesi çaresizdi, oğlu eğer savaşa gitmezse “vatan haini” ilan edilecekti. Çocuk, yüzünde bir daha eve dönememenin korkusuyla annesine sarıldı. Belki de bu son sarılışlarıydı. Yüreğim dayanmadı, bu perdeyi de hüzünle kapattım.

Önümde son iki perde kalmıştı. İnsanlığa yakışan güzel şeyler görmeye ihtiyacım vardı. Yeşil renk bende hep olumlu bir izlenim yaratmıştır. Balta girmemiş ormanlar, bir sürünün otladığı mis kokan yemyeşil çayırlar gelir aklıma yeşil gördüğümde. Bir umutla açtım yeşil perdeyi; uzun boylu, kara kaşları çatık, yapılı bir adam vardı karşımda. Adamın yanında ufacık, ipeksi tüyleriyle içimizi ısıtan bir köpek vardı. Yüzümde ufak bir tebessümle baktım onlara. Adam bir anda eline bir kürek aldı ve çaresiz, tek isteği biraz sevgi olan o masum köpeğe vurmaya başladı. Koşmak istedim, o masum canı kurtarmak istedim. Perdenin arkasındaki cama ne kadar vursam da adam devam etti. Bu perdeyi de kalbimde bir acıyla kapattım.

Son bir perde kalmıştı ve artık ayaklarım geri gidiyordu. Cesaretimi topladım ve hiçbir umudum kalmamış olmasına rağmen pembe perdeyi de açtım. On beş yaşında bir kız vardı karşımda. Beyaz, üstünde zarif çiçekler olan, ihtişamlı, uzun bir gelinlik vardı üstünde. Kızın yanında ondan yaşça büyük, damatlık giyen bir adam vardı. Kız, okulda arkadaşlarıyla vakit geçireceği yerde üstünde gelinliğiyle, yanında ondan yaşça büyük bir adamla evlenmek üzereydi. Gözlerime inanamadım, inanmak da istemedim. Öfkeliydim. Bu perdeyi de bir daha asla açmamak üzere kapattım.

Yanaklarımdan gözyaşları düşüyordu. Gözlerimi açtım, etrafıma baktığımda ne gökkuşağı kalmıştı ne de su birikintileri. İnsanlar tekrardan sokaklara çıkmıştı. Her ne kadar dünyanın karanlık yüzünü görmüş olsam da içimde hala az da olsa umut vardı. Belki dünya daha iyi bir yer olurdu. Belki her gördüğümüz kötü olayda perdeyi kapatmasaydık şu an kapatmamız gereken perdeler olmazdı.

(Visited 169 times, 1 visits today)