Rüya

Max yine labirentlerden geçip sandığa ulaşabilmek için çabalıyordu ama canavarlar buna izin vermiyorlardı hemen annesi odaya girip yine :
–Malvious yine mi bilgisayar oyunları diye Max’e kızıp bağırıyordu. Annesi ona Max demezdi çünkü Malvious ona dedesinden ona yadigăr bir isimdi. Tam adı ise Max Malvious Murphy idi. Bay Murphy ve Bayan Murphy ünlü birer arkeologdu. Annesi hemen hemen her şeye kızan sinirli bir karakteri vardı ; Babası ise tam tersi her zaman Max’i anlayan, ona yardım eden anlayışlı ve son derece eğlenceli bir babaydı. Her zaman olduğu gibi annesi ne zaman Max’e kızmaya gelse bir iki dakika sonra elinde ya meyve tabağıyla ya da tostla, meyve suyuyla evin işlerini yapan Zia içeri girerdi. Gizemli biriydi her konudan anlayan İngilizcesi pek iyi olmasa da Fransızcası ve İspanyolcası mükemmeldi. Normalde Arjintinli olup tesadüfi bir olayla işe alıp çalışmaya başlamıştı, beş yıldır da Murphy ailesinde kalmaktaydı. Artık Bayan Murphy ve Bay Murphy ona gözü kapalı güveniyorlardı. Ama Max bir gram bile güvenmiyordu. Salona indikten sonra annesiyle biraz oturup sohbet etti. Muhabbetin tam koyu olduğu anda bilgisayar oyunları zihnini esir alıyordu. Merdivenlerden üçer beşer çıkarak odaya girdi ve bilgisayarı açtı,çok meraklanmıştı ve heyecanlıydı, üç gündür bir türlü bu bölümü geçememişti o kadar sinir bozucuydu ki.

Ahhh, sonunda oyunu bitirmişti ve çok mutluydu “İçim o kadar rahatlamıştı ki!” Yatağa birden kendini bırakan Max’in canı çok yanmıştı bir şey batmıştı çünkü ağrı değildi acıydı. Etrafına bakarken gözüne cam kaplı bir cd ilişti. “Bu da neyin nesiydi?” şüphe uyandıran bu cdyi hemen bilgisayara takıp indirmeye başladı, on saniye de masaüstüne inmişti bile. Daha sonra ne olduğuna bakmak için üzerine tıkladı. Daha çok bir oyunu andırıyordu,”Yine mi bitirmem gereken bir oyun çıkmıştı.” Max üzgün üzgün oyunun ne olduğuna bakmaya çalışırken birdenbire karşısına bir karakter çıktı. Max’in aklındaki soru ise bu oyunun yatağa nasıl geldiğiydi. Yine bu işte de Zia’nın bir parmağı olabileceğiyle ilgili şüphe etti. Sonunda iple çektiği sayılı günlerin kaldığı yaz tatili gelmekteydi. Ailesiyle sadece tatillerde vakit geçirebilen Max bu durumdan hoşnut değildi lakin annesi ve babasının yapması gereken onca şey vardı,bencil davranması uygun olmazdı. Max annesiyle babası işten gelince bu tatilde neler yapıcaklarını konuşmak istiyordu. Bay Murphy ve Bayan Murphy saat tam 10.30’da eve girmişti. Max heyecanla yanlarına koşarak geldiği zaman Bay Murphy üzülerek tatilde çalışmaya gitmelerini gerektiğini ve tatile gidemiceklerini söyledi. Max’in bütün hayalleri ve mutluluğu yok olmuştu. Gece uyuyamayıp salonda televizyon izlerken masada annesi ve babasının işleriyle ilgili belgeleri gördü, neden tatile gidemediklerini öğrenmek için onları karıştırdı, dosyaların içinde iki tane bilet vardı,ikisi de İtalya’yaydı. Max annesine ve babasına onunda gelmek istediğini söyleyecekti. Sabah kahvaltıda bu konuyu tam açmışken babası daha sözün yarısında”hayır! “diye cevap verdi. Max de sinirli sinirli odasına çıktı,kumbarasını alarak bilgisayarı açıp bilet fiyatlarına bakınıyordu. O sırada Zia yine içeri girdi, bu sefer yine tam zamanında elinde paralar da vardı bu sefer Max şüphelerinden emindi, gizlice Max’e yanaşarak “Max çok önemli bir görev için İtalya’ya annelerin gittiği şehire gitmen gerekiyor. Sen oraya gidince seni karşılayacaklar,elinde Max yazılı bir kağıtla seni bekliyor olacak onu bulman gerekiyor. Al bu çantan içinde yiyecek ve içecekler var ayrıca uzun bir halat, bıçak yani işine yarayacak aletler var. ” diyerek çantayı elime tutuşturdu. Artık yolculuk zamanıydı, tam evden çıkarken Zia otobüs biletini verdi. Max çok şaşırmıştı, onca parası varken nasıl otobüsle gidiyordu? Zia da otobüsle gitmen lazım diyerek kapıyı çat diye yüzüne kapattı. Otobüsle gitmek berbat bir şeydi, ufak tefek uykuyla sonunda gelmişti, otobüsün kulak tırmalayacı kornası çalıp çalıp duruyordu. Otobüsten inip etrafındaki insanlara tek tek bakıyordu ama hiçbir yerde Max yazmıyordu,galiba sonunda o kargaşada görmüştü
“Merhaba ben Max, Max Murphy” diyerek kendini tanıttı ama zaten adam Max’ i çok iyi biliyordu. Arabaya binip yola çıkmışlardı “nereye gidiyoruz? “diye meraktan çatlayan Max’in sorusu havada kalmıştı. Max arabanın sarsıntılarına rağmen uyuyakalmış, bir oraya bir buraya sallana sallana horul horul uyuyordu. O sırada adam Max’in çantasına haritayı koydu.

Bir iki saat sonra Max çok üşümüştü, etrafına bir baktı ki ne görsün! Burası bir ormandı Max’in hatırladığı en son şey adamla birlikte yola çıktıklarıydı. Çantasında yiyecek arayan Max’in gözüne bir harita ilişti, “Bu şeyi Zia koymuş olamazdı,muhtemelen adam koymuştu ben uyuduğumda” diyerek bir yorum yapan Max karnını doyurup buradan nasıl çıkacağına baktı. Haritadan adım adım takip ediyorudu ve sonunda karşısına bir mağara gelmişti , kaplan ağzı gibi desenlerle mağaranın kapısı süslenmişti. İçeride acaba ne bekliyordu? Max tir tir titriyordu, duraksadı, sessiz ve sakin bir şekilde adım atarken tavana baktı, ansızın gelen kanat seslerinden korktu ve başını koruyarak eğildi. Birdenbire tavandan sürü halinde çıkan yarasalar geçit vermiyordu,oracıkta kalakalmıştı. Mağaradan ilerlediği zaman iki yol karşına iki yol çıkmıştı. Soldaki yola girmişti etraf çok karanlıktı,ve sonunda çıkmaz yol! Keşke diğer taraftan gitseydi demeye kalmadan yer bir kapak gibi açılıp Max ‘i içine aldı. Bir labirent gibi yollarda yuvarlanan Max sonunda mağaranın altına inmişti, burada birileri yoktu galiba fakat aniden çıkan gürültüyle sessizlik bozuldu. Karşına tek gözlü yılan çıkmıştı, kendini tanıtan Max neden buraya geldiğini, ondan ne istediklerini sordu. Tek gözlü yılan ise cevaplamadan yakasından tutup yukarı kaldırdı. Max korkmamaya çalışırken yılan ona yapacaklarını anlattı. Sadece Max’in yapması gereken tek gözlü yılana dokunup onu yerinden kaldırmaktı ama her defasında başarısız oluyordu. Üst kattaki kapalı bir odada bulunan bir kitabın 116. sayfasında cep numarasını söylemesi gerekiyordu. Hemen üst kata çıkıp kapıyı aradı. Sonunda bir kapı bulmuştu ama aynı kapımı bilmiyordu,yerden taş alıp kapıyı açtı bir masa vardı, masanın çekmecelerine bakarken kapı üstüne kapandı. Korkuyla sıçrayan Max terler içinde uyandı, başında hizmetçi Zia ve annesi vardı. Oynadığı oyundan etkilenen Max kötü bir rüya görmüştü ve masasına bakıp o cdyi gördü ve altında ise küçük bir kitap, kitabın 116. sayfasını açtı. Karşısına el yazısıyla yazılmış bir cep telefonu numarası çıktı. Merak etmişti o nasıl olurda buraya gelir diye cdyi alıp bilgisayara taktı bir kullanıcı adı ve şifre istiyordu kullanıcı adına İtalya, şifreye ise o cep numarasını yazdı ve oyun yüklenmeye başladı ve gördüğü mağaranın o korkunç rüyanın oyunu başlamıştı.

(Visited 41 times, 1 visits today)