Sahnedeki Kim?

Hayat bir tiyatro sahnesidir aslında. Her perde farklı bir yaşam, her insan farklı bir karakter bu karakterler genellikle sahneye çıktığı zaman kişiliklerinden çok uzaktadırlar. Yeni bir karakter yeni bir maske, yeni bir maske ise yeni bir sen demektir. Bir gölgesindir adeta, var olduğun kadar yoksundur da. İnsanlar bu maskeler için alkış tutarlar çünkü insanlığın başlangıcından beri önemli olan ne olduğun değil kim olduğundur.
Peki, kimiz biz? Okulda öğrenci, evde çocuk, dışarıda genç, ailede yeğen ya da kuzen. Oturup düşündüğümüzde ne diye tanımlarız mesela kendimizi? Basit sıfatlara o kadar alıştık ki artık küçük şeylere mutlu olamaz olduk oysaki ne demişti Oscar Wilde ”Küçük keyiflere bayılırım ben. Karmaşık ruhların son sığınağıdır onlar. Karmaşık birer ruh olduğumuz doğru, ama karmaşıklık iyi mi kötü mü bunu biliyor muyuz? Nefret karmaşık bir duygudur mesela. Nefret hepimizin içinde kötü hisler uyandırır. Aslında nefret kendimizi cezalandırmaktır çünkü iz onlardan nefret edince kendilerini kötü hissettiklerini sanıyoruz. Bu cümle bile bir karmaşıklık içeriyor kendi içinde. Sevdiğin şeylere sahip değilsen, sahip olduğun şeyleri seveceksin demiş Fuzili. Bu da bize gösteriyor ki mutlulukta tıpkı nefret gibi karmaşık ama en iyi Franz Kafka özetlemiş: ‘’İnsanlarla iyi geçinmek zordu, hem de çok kolay bunun bir kuralı yoktu.’’                                                                                               Şimdi, tekrar soruyorum karmaşık olmak nasıl bir şeydir? Bu sorunun üç cevabı var: iyi,kötü ve ikisi de. Üstte yazdığım kısa paragraftan sonra bu sorunun cevabının ikisi de olduğuna kanaat getirdiniz ama ben oraya sadece kötü düşünceler ya da sadece iyi düşünceler de yazabilirdim. Bu da algı yönetiminin de insanlık için bir maske oluşturduğunun kanıtı. Maskeler iyi mi yoksa kötü mü orası size kalmış ama bana sorarsanız maskeler sadece içimizdeki gölgenin dışarıdaki kalkanıdır. Neden mi? Kalkanlar zarar görmesini istediğimiz şeyleri korur biz de burada kendimizi koruyoruz bir nevi çünkü kendimiz olursak zarar görüp, üzüleceğimize inanıyoruz. O kadar alıştık ki tabularla yaşamaya artık yaşamıyoruz sadece bir oyunun piyonlarıyız ve kurallara uyum sağlıyoruz. Ne demek istediğimi Aldous Huxley’in bir sözü ile açıklığa kavuşturmak istiyorum. İyilikten zarar gelmeyeceğini öğretirler fakat arkanızdan enayi denileceğini söylemezler.

Goethenin de dediği gibi ‘’Düşünmek kolaydır. Davranmak zordur. Düşündüğün gibi davranmak ise en zordur. Maskelerimizle oyuncu olduğumuz bu sahnede bir gün başrolü kendi duygularımızla oynayabilirsek o zaman başaracağız tıpkı Rutkay Azizinde dediği gibi ‘’Küfür etmeyi samimiyet, nezaketi aptallık, iyi niyeti enayilik, yüzsüzlüğü özgüven, kazık atmayı kurnazlık ve insanların hayatına karışmayı özgürlük sanmadığımız gün kazanacağız.
Kazanacağımız nice günlere…

(Visited 106 times, 1 visits today)