Sahte Gerçeklik

İçinde bulunduğumuz yüzyıl “teknoloji çağı” olarak adlandırılmaktadır. Bu adın verilmesinin nedenlerinden biri elbette gelişmiş teknolojiye sahip cihazların, yapay zekanın ve çeşitli programların her alanda sıkça karşımıza çıkıyor olması. Başka bir sebep ise eskiden hayal bile etmekte güçlük çekeceğimiz yollarla günlük yaşamımızdaki faaliyetleri sürdürmemiz. Sıradan bir günde yaptığımız her şeyi paylaştığımız, çeşitli fotoğraf ve video yüklemeye olanak sağlayan, aynı zamanda haberleşme aracı olarak da kullanılan bu yolların genel adı “sosyal medya”.

Günümüzde, gencinden yaşlısına kadar neredeyse herkesin bir sosyal medya hesabı bulunuyor. Kimileri bu hesapları yaptığı videolarla kimileri de çektiği fotoğraflarla dolduruyor. Ortak amaç: Herkesin paylaşmaya değer gördüğü bir şeyinin bulunması. Gençler arasında moda olan- onların deyimiyle “trend” olan- gezdiklerini, gördüklerini, giydiklerini, yediklerini fotoğraflamak ve arkadaşlarıyla geçirdikleri vakti paylaşmak. Sosyal medyanın kullanım amacı cinsiyete ve yaşa göre değişse de şimdiki görünen amacı anı yaşarken aynı zamanda da mükemmel ve göz alıcı görünebilmek(!) ya da öyle lanse edilebilmek. Sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte fotoğraf-video düzenlemeyi sağlayan uygulamaların gelişmesi de kaçınılmaz oldu. Herkesin, birbirinin paylaşımına rahatlıkla erişebilmesi insanların kafasında yeni bir güzellik ve çirkinlik algısının oluşmasına vesile olduğu gibi fazla beğeni almak da kişileri gereksiz yere ilgi odağı haline getirdi. Bu sayede sosyal medya üyelerinin, kendi paylaşımlarını daha da güzel yapmalarına yardımcı olan uygulamalar da gittikçe popüler oldu.

Gerçek hayatta insanlar dış görünüşümüzü nasıl görüyorsa öyleyizdir. Bir anda yüzümüzdeki kusurlar makyajla yok edilemez ya da kendimizde görüp de beğenmediğimiz taraflarımız sihirli bir dokunuşla, tek saniyede olmasını istediğimiz gibi görünemez. Dijital ortamda ise bütün bunları yapmak-hem de birkaç dakika içinde- mümkün. Bu platformlarda paylaşılan üstünde oynanmış fotoğraflar, gerçeklikten uzak olup insanların iç dünyasında yarattığı sahte bir gerçekliktir. Örneğin: Çoğu kişinin kullandığı “Instagram” adlı uygulamayı ele aldığımız zaman birçok fotoğrafla karşılaşıyoruz. Orada çoğu insanın estetik pozlarını, giyim tarzını ya da yaptığı herhangi bir şeyin aynısını biz de yapmak istiyoruz. O fotoğrafların o kadar “güzel” olduğuna inandırıyoruz ki kendimizi, doğal halimizin olduğu bir kare koymak istemiyoruz ya da fotoğraf çekinirken bazıları silüet fotoğraflarını veya yüzünü kapattığı görüntülerini tercih ediyor. Başka bir seçenekte de “photoshop” uygulamaları ve çeşitli “filtreler” sayesinde istenen görüntüler kolayca ediliyor. Işığın gelişi, arka plan, yüzdeki lekelerin kapatılması, saçların parlaklaştırılması…

Instagram gibi platformlardaki bu yanıltıcı pozlar, kişinin öz güvenini kırmakla kalmıyor aynı zamanda kendiyle barışık olmayanlarda da buna bağlı olarak çeşitli psikolojik sorunlara yol açıyor. Öyle bir zamandayız ki iki arkadaşın bir araya gelip yaptığı ilk iş fotoğraf çekip nasıl çıktılarını tartışmak oluyor. Kimse gerçek görüntüsünden hoşlanmıyor. Çünkü Instagram paylaşımlarında kusurların gizlenmesi gibi birçok seçenek var. Sorulsa, herkesin kendinde sevmediği bir şeyler vardır fakat kusurlarımız bizi biz yapan şeylerdir. Sosyal medyada paylaşılan oynanmış fotoğraflar sadece birer halüsinasyondur. Önemli olan ne olursa olsun ve hangi durumda olursa olsun insanın kendiyle barışık olmasıdır. Yaşadığımız gerçekliği unutup kendimizi sanal dünyanın gerçekliğine inandırırsak çıkışı olmayan bir yolda yürümekten farkı kalmaz.

 

 

 

(Visited 22 times, 1 visits today)