Saklı Hazinem

Yavaş bir şekilde bu soğuk ve yağmurlu günde eve doğru yürüyorum. Üstümde günün yorgunluğu, aklımda ise eve gidince yağmur eşliğinde kitap okuyacağım düşüncesi…Yaklaşık on beş dakikalık yürüyüşün ardından eve vardım. Ayağımdaki botları hızlıca çıkarıp ıslanan saçlarımı kuruttum. Daha sonra üzerime kuru bir şeyler giydim. Mutfağa yönelip kitap okurken içmek için kendime kahve hazırladım. Elimdeki kahveyi dökmemeye özen göstererek acele ile evin en sevdiğim kısmına yani benim deyişim ile gizli hazineme doğru ilerledim.

Ahşap kapının kolunu indirdiğim an burnum en sevdiğim kokulardan olan kitap kokusuyla doldu. Hemen kapının yanında duran radyoyu açtım. Radyoda melodik bir şekilde ünlü keman virtüözü Antonio Vivaldi’nin en bilindik eserlerinden olan “Dört Mevsim Konçertoları” eseri çalıyordu. Elimdeki kahveyi radyonun yer aldığı büyük rafa bıraktım. Kafamı kaldırıp her gün  kendimi farklı bir hayal dünyasında bulduğum bu odaya göz attım. Siyah, beyaz ve gri renklerinin hakim olduğu odada iki duvar boydan boya ahşap siyah kitaplıklarla kaplı, içleri tıka basa kitap ile dolu. Her çeşit kitap bulunurdu kitaplıklarda; edebiyat, dünya klasikleri, bilim, macera ve daha bunlar gibi daha bir sürü…Her rafta kitap türünün yazdığı bir etiket bulunuyor. Tüm kitaplar renk ve yazarlarına göre dizildiği için uyum içindeler .Kitaplıkların arasında bir pencere. onun altında  küçük bir oturma yeri var. Bir duvar tavandan zemine kadar inen uzun, siyah ve göz alıcı camlarla kaplı. Camlarda, gri duvarın aksine yumuşak bir beyaz tonda perdeler asılı. Son duvar ise balkona çıkıyor, aynı camlar gibi mat siyah renginde balkon kapısı. Balkona çıkan duvarda tabloların içerisine yerleştirilmiş şekilde yazarların kitaplarında bulunan sevdiğim sözler bulunuyor yerli yabancı fark etmeksizin. Mesela Oğuz Atay’ın sözleri bu tabloyu süsleyen cümleler arasında. Odanın tam orta kısmında perdelerle uyumlu küçük, yumuşak ve tüylü beyaz bir halı mevcut. Halının sağ tarafında yani camların olduğu kısımda iki sallanan sandalye var. Sandalyelerin ortasında yuvarlak ve siyah demir bir masa bulunuyor. Masanın üstünde ufak iki okuma ışığı ,başları sandalyelere dönük. Aynı zamanda bu masaların sol kısmında yani balkona çıkan duvarın olduğu yerde ise iki adet siyah armut koltuk bulunuyor. Onların arasında ise siyah bir lambader bulunmakta. Avize olarak ise sade beyaz bir avize kullanıyoruz. Son olarak odada bir adet kavanoz mevcut, hemen okuma ışıklarının yanında. Hangi kitabı okuyacağıma karar veremediğim zaman kavanozdan bir kağıt seçip kağıtta yazan kitabı okurum.  Bugün ben de öyle yapacağım. Masanın yanına gidip elimi kavanoza daldırıp bir kitap seçtim. Gelen kitap en sevdiğim kitaplardan biri olan José Mauro de Vasconcelos’ün yazmış olduğu “Şeker Portakalı”. Kitaplığa ilerleyip kitabı kolay bir şekilde buldum. Daha sonra kahvemi de alıp balkona çıktım. Balkonda gri renkte iki sandalye ve aynı şekilde gri renkte bir masa var. Sandalyelerin arkasında küçük bir hamak asılı. Ve son olarak balkon rengarenk süs ışıklarıyla dolu.

İçime derin bir nefes çektikten sonra kahvemi hamağın yanına bırakıp ışıkları yaktım. Balkon şimdi rengarenk olmuştu. Kitabımı alıp hamağa oturdum. Ardından elimdeki kitabın ayracının yere düşürmemeye dikkat ederek kapağını açtım ve başladım satırları okumaya. ”El ele, acele etmeden sokakta yürüyorduk…”

(Visited 55 times, 1 visits today)