Sensiz Kalırsam

Uyanır, her sabah çiçekleriyle konuşurdu. O sabah çiçekleri tek bir ses bile duymadı. Bilirsiniz ki çiçekler iyimserdirler, her ne kadar bugün onu göremeseler bile yarın için umut doluydular. Dün ne de güzel bakmıştı onlara. İnanır mısınız sularken şarkı bile mırıldanmıştı. Çok olmazdı bu, çiçekler de hep olsun istemezlerdi. Nadiren olan bu güzelliğin kıymetini bilirlerdi. Yan evin köpekleri heyecanla bahçeye atladığında bile onlara zarar gelmesin diye kasketini çıkarır kovardı köpekleri. Gözü gibi bakardı anlayacağınız. Ama bugün tek bir ses bile duymadı çiçekler. Küçük bahçede evin duvarının önüne dikiliydi çiçekler. Pencereden bakıldığında güzel yaprakları görünebilirdi. Çürümeye yüz tutmuş çitler sarardı onları. Çimler her geçen gün eski yeşilliğini kaybederken, köşede duran ağacın düşmüş yapraklarını kim bilir ne zamandır taşıyorlar üstlerinde. Görünen o ki çiçekler kadar sevilmiyorlardı. Civardakilere göre bir hayli eski olan ev neredeyse onunla yaşıttı.

Sahipleri bir türlü gelmiyordu ve bazı çiçekler umutlarını yitirmeye başlamışlardı. Bahçedeki yabani otlarla dolmuş çimenlerin ve eski ağacın halini daha iyi anlıyorlardı artık. Sahiplerinin şefkatine ve ilgisine olan ihtiyaçları iyice artmaya başlamıştı. Zaman geçtikçe sabahları esen o ılık rüzgarın yerini gecenin soğuk ve şiddetli rüzgarları almıştı. Normalde bu olduğunda sahipleri onları hemen içeri alır, bir pencerenin yanına koyar ve sıcacık şöminesi karşısında çayını yudumlayıp kitabını okurken onlara eşlik ederdi. Şimdi ise çiçeklerin her zaman sahip olduğu o koruyucu kalkan yok olmuştu. Saksının içindeki birkaç inatçı çiçek şimdi anlamıştı sahiplerinin kıymetlerini.

Rüzgar estikçe toprakları iyice kurumaya başlamıştı. Tabii bu şimdilik yüzeysel bir kuraklıktı ancak tıpkı sevgi ve ilgiyle beslenen yaşam enerjileri gibi topraklarındaki su da yavaş yavaş tükenecekti. Günün ilk ışıklarıyla beraber de bu eksiklik aralarından bazıları için bir problem haline gelmişti. Solmaya başlamış yaprakları bir hastalık gibi yayılmaya başlamıştı ve sahiplerinin geri gelme ümitleri de her biri için artık yok sayılırdı. “Bizi neden bırakır ki?” gibi gibi düşünceler saksılar arasında yayılmaya başlamıştı. Kısa zaman içinde bu düşünceler çiçekleri yorgun düşürmeye başlamıştı.

Bitkin çiçekler bir günü daha batırmışlardı. Gecenin o soğuk karaltısı onlara adım adım ulaşırken çok vakitlerinin kalmadığının farkındaydılar. Güzel zamanları, sahiplerinin onlarla geçirdiği iç ısıtıcı anları anımsadılar son bir kere. Bunlar olurken ise rüzgarın onları zayıflamış ve çatlamış topraktan teker teker uçurmasına hazırlardı. Ancak o gece ne o bekledikleri yel vardı ne de başka bir şey. Öylece kalakalmıştı çiçekler. Şefkatsiz, sevgisiz, ilgisiz ve susuz. Sahiplerine olan bağlılıkları onları hayatta tutmuştu sadece. Ancak onun eksikliğinde çimlerdeki yabani otlardan farkları kalmamıştı. Ne güzel renklerinin önemi vardı artık ne de onları veren kişinin. Yavaşça geldikleri toprağa geri döneceklerdi bundan sonra sadece.

(Visited 34 times, 1 visits today)