Şimşeklerin Oyunu

Hava bugün erken kararmıştı, sokak lambaları ise normalden bir saat kadar önce erken yanmaya başlamıştı. Yatağımda oturmuş, penceremden izliyordum dışarıyı. Annemlerin gelmesi geç saatleri bulacak gibiydi. Evin içerisi soğumuştu, yatağımın ucunda bulunan dolaptan kapüşonlu hırkamı çıkarıp üstüme geçirdim. Elime yarım kalan kitaplarımdan birini alıp masama yerleştim. İşte o sırada bir şimşek evimizin yanındaki ormanlık alana doğru çaktı, sarsılmış ve korkmuştum. Hava dakikalar önce temizdi, yağmur bile yağmamıştı. Ardından bir ağacın düştüğünü gördüm. İşte o zaman bunların bir hayal olmadığını anlamıştım. Ancak evde tek başımaydım, ne yapacağımı nerden bilebilirdim? Her an bir şimşek daha çakabilirdi ve düşünmenin sırası değildi. Koşarak kapıya çıktım ve bisikletime doğru koştum. Bisikletimi elime almamla beraber yağmur yağmaya başladı, ancak o kadar şiddetli yağıyordu ki önümü göremez hale geliyordum. Gözlüğümün camları yağmur damlaları ve buğudan mahvolmuştu. Ardından gök gürüldedi, sanki hava bana sinyaller veriyordu, yeni bir şimşek düşmeye ve bu ormanlık alanı yerle bir etmeye hazırlanıyor gibiydi. Hızlı davranarak gözlüğümü koymak üzere elimi cebime attım, işte o sırada bir kağıt hissettim. Annem çamaşırları yıkarken cebime iliştirmiş olmalıydı. Islanmış hırkam kağıdı yıpratmıştı. Evin çatısının altına girdim ve notu açtığımda ise üzerinde bir adres yazılı olduğunu gördüm. Yazılar yarım yamalak okunabiliyordu, ıslandığından okuması çok zorlaşmıştı. Bir ev adresiydi bu, şehir merkezinin yakınlarındaydı. Gök bir kez daha gürleyerek uyardı beni. Kağıdı kuru kalması için çorabıma sıkıştırdım ve ardından ayağıma yağmur botlarımı geçirdim. Botlar uzun olduğundan kısa bir süreliğine kağıdın ıslanmasını önlemeliydi. Tekrar bisikletime doğru ilerledim ve olabildiğim kadar hızlı bir şekilde uzaklaşmaya çalıştım. İşte tam o sırada arkamda bir şimşek daha çarptı. Oradan tam zamanında ayrılmıştım, ancak evimiz harap olmuştu, yanmıştı ama şiddetli akan yağmur damlaları yangını dakikalar içinde söndürdü. Arkama bakmayı bırakıp pedalları daha hızlı çevirmeye başladım. Kuytuorman’ı geçmeli ve ardından merkeze yakın olan evlerin kapı numaralarına bakmalıydım. Numara 43, işte aradığım adres orasıydı. Kafamda bunları düşünür haldeyken, yakınlarımda bir şimşek daha çarptı. Bu şimşekler beni mi takip ediyordu? Arkama baktım ve evden oldukça uzaklaştığımı fark  ettim, görüş mesafemden çıkalı baya olmuş olmalıydı. Kafamı geri çevirmemle birlikte benimle ters yöne giden bir araba şiddetle bisikletime çarptı. Anında kendimi yerde buldum. Gözlerimin karardığını ve başımın döndüğünü hissettim… Gözlerim yavaş yavaş kapanırken kulaklarım gök gürültüsüne karışmış annemin çığlıklarını işitti. Son gördüğüm şey arabanın bizimkiyle olan benzerliğiydi… Tabii ya, bu annemlerin arabasıydı…

(Visited 40 times, 1 visits today)