Tek Mum Işığı

Etrafım aile üyelerim, akrabalarım ve arkadaşlarımla dolu. Hepsi bana sevinç dolu yüzlerle ve parıl parıl gözlerle bakıyor. Her birinin yüzünde samimi bir gülümseme var. Kimisi bugünün önemi hakkında bir şeyler anlatıyor. Kimisi ise sadece hafif bir alkış tutarak bana bakıyor. Herkes önümde duran ve enfes görünen çikolatalı pastanın üzerinde duran tek bir mumu söndürmemi bekliyor. Bu benim doğum günü partim. Aslında tam olarak doğum günüm olduğu söylenemez. Asıl doğum günüm yarına denk geliyor yani pazartesi gününe. Ancak pazartesi günü babamın bir iş seyahatı olduğu için doğum günümün bir gün önce kutlamaya karar verdik. Tam o sırada kuzenlerimin çikolatalı pastaya inanılmaz bir iştah ve istekle baktığını fark ettim. Bu yüzden onları daha fazla bekletmeden mumu üflemeye karar verdim. 3, 2, 1 ve aldığım nefes dudaklarımın arasından dışarı çıktı.

En son görebildiğim verdiğim nefesimle mum ışığının sönmeden önceki hafifçe titreşim hareketi yapmasıydı. Ardından her yer karanlığa gömüldü. Sanki birisi tam mum üflendiği sırada tüm gezegenin ışıklarını söndürmüştü. Hiçbir şey hissedemiyordum. Paniğe kapılmam gerekirdi belki ama sanki tüm bilincim ve vücudum uyuşmuştu. Aradan belli bir zaman geçtikten sonra gözlerime bir anda çokça fazla ışık hücum etti. Anlaşılan ışıkları her kim kapattıysa geri açmıştı. Ama gözlerimin alışması ve tam olarak etrafı görebilmem zaman aldı. Etrafa alışabildiğimde ve net bir şekilde görebildiğimde ise gözlerim aile üyelerimi ve arkadaşlarımı aradı. Buradalardı. Ama hiçbiri benim kadar şaşkın gözükmüyordu. Yüzlerinde hala bir gülümseme vardı ama bu gülümseme hiç de samimi ve arkadaş canlısı değildi. Sanki her biri zorla yüzlerine o sırıtışı koymuştu. Hatta korkunç olduğu bile söylenebilirdi.  Ama asıl korkunç olan gözleriydi. Her biri donuk ve anlamsız gözlerle bana bakıyordu. Hiç biri hareket etmiyordu. Etrafımda olan bitenin şokuyla beraber ürperdim. Yutkunamayacak kadar gergin hissediyordum. Neler oluyordu?  Tam o sırada kız kardeşim bulunduğu odasından çıkıp bana doğru koşmaya başladı. Bugün çok saçma bir nedenden dolayı kavga etmiştik ve her zamanki gibi kendini odasına kapatmıştı. Ama şimdi endişeli ve korkmuş gözüküyordu. Yüzünde bir donukluk yoktu. Anlaşılan o ki ışıkların gitmesinden dolayı bu kadar korkmuştu. Tam benim bulunduğum odaya geldiğinde ise içinde bulunduğumuz durumu görmesi uzun sürmedi. Benim kadar şaşırdığını ve ürperdiğini yüzünden okuyabiliyordum. Bana doğru anlamsız gözlerle bakmaya başladı. Ardından da bir fısıltı kadar olsa bile anlaşılabilen bir ses tonuyla

“Neler oluyor burada?” dedi.

Bende onun kadar bilinmezlik içindeyken gözyaşlarımı daha fazla tutamadım. Ve bir yandan bütün korkum gözyaşlarıma dönüşürken bir yandan da kardeşime içinde bulunduğumuz durumda ne olup bittiğini bilmediğimi anlatmak için olumsuz anlamda kafamı salladım. Ve benim ardımdan o da gözyaşlarına boğuldu. Birbirimize sarılarak bu korkunç odada hıçkırarak ağladık. İkimizde etrafımıza bakmaya ve o donuk gözlerle göz teması kurmaya çekiniyorduk.

Az da olsa sakinleşebildiğimizde ne olduğunu anlamaya çalıştım. Gözyaşlarımı sildim ve neden bu duruma geldiğimizi sorguladım. Ailem ve arkadaşlarım hepsi sanki bir çeşit transtaydılar. En son ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. Pastanın üzerine duran tek adet mumu söndürecektim. Daha sonra ne olduğu ile ilgili hafızam bulanık ve karanlıktı. Sanki biri ışıkları döndürmüş gibi. Her şey mumu söndürdüğümde mi olmuştu? Kardeşime baktığımda ise ürkek gözlerle annemize bakıyordu. Ona doğru döndüm ve dikkatini etrafa değil de bana yöneltmesi için düşündüğüm şeyleri kelimeye döktüm.

“Ne olduysa tam o an, ben mumları üflediğim sırada oldu.”

Kardeşim bu sözümle beraber bana döndü ve “Ne demek istiyorsun?” diye sordu.

Ona mumları üflememin ve ardından çöken karanlıktan bahsettim. Sabırla dinledi ve düşünmeye başladı. İkimizde etrafımıza bakmaktan çokça kaçınıyorduk ve bunun farkındaydık. Soru sormak istercesine bana doğru baktı.

“Peki biz neden etkilenmedik?”

İşte o kısım tam bir muammaydı. Artık bu havaya ve odaya daha fazla katlanamayacak durumdaydım. Ve kardeşime bu odadan çıkmayı teklif ettim. Anlaşılan benim kadar o da daralmıştı ve kabul etti. Evden dışarı adımımızı attığımızda kardeşim hemen arkamdaydı. Korkudan yürüyemeyecek kadar kasılmıştı. Ve benden destek alarak yürüyordu. Aslında bende pek farksız değildim. Sokağa çıktığımızda ise etrafta donuk insanları görebiliyorduk. Yanlarından geçerken her biri aile üyelerimiz gibi yaşam belirtisi göstermeyen gözlerle ve yüzlerine yerleşmiş belli belirsiz sırıtışlarla oldukları yerlerde kalmışlardı. Bu simaları görürken arkamdan yürüyen kardeşimin birden durduğunu fark ettim. Ne olduğunu anlamak için döndüğümde ise gözlerim yuvalarından fırlayacaktı sanki. Aynı yüz hatları ondada belirmişti. Geriye doğru zıpladım ve gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissetim. Şimdi de her ne olduysa kardeşimi de ele geçirmişti. Kapkaranlık sokakta tek başıma kalmıştım. Gözlerimden yaşlar süzülürken yürümeye devam ettim. Yürümenin ve bu korkunç görüntüleri görmenin bir manası kalmamıştı ama ben devam ettim. Ne kadar yürüdüğümü veya ne kadar ağladığımı bilmiyorum. Birden sokağın ortasında duran saat kulesi gözüme çarptı. Saat 00.21’di. İstemsizce güldüm. Tüm sinirlerim bozulmuştu. Ne güzel bir doğum günü hediyesi(!) En son kendimi bir ara sokakta buldum. Bu kadar yürümekten bacaklarımda derman kalmamıştı. Oturdum ve dizlerimi kendime çektim. Tam o sırada yere yığılmış çöp kutularının arasında duran bir kibrit kutusu gözüme çarptı. Kibrit kutusunu aldım ve açtım. İçine sadece tek bir cılız kibrit kalmıştı. Yaptığım hareketlerde hiç bir anlam yoktu. Aynı içinde bulunduğun hiç bir anlamı olmadığı gibi. Kibriti aldım ve kutunun kenarına sürttüm. Yanması için bir kaç defa denemem gerekti ama en sonunda ufak bir ateş belirdi. Kibriti göz hizamda tuttum ve dilek diledim.

Bir fısıltı misali dudaklarımdan “Her şeyin normale dönmesini istiyorum” dedim. Kurduğum cümlemle beraber aynı çikolatalı pastadaki mumu üflercesine üfledim.

Ve kuvvetli bir alkış sesi. Gözlerimi açtığımda aile üyelerim etrafımda toplanmış şekilde beni alkışlıyordu. Hiçbirinin yüzünde tek bir duygusuzluk yoktu. Neşeli ve mutlu simalar vardı. Her şey normale mi dönmüştü? Önüme baktım ve çikolatalı pastanın üzerindeki mumun sönmüş olduğunu fark ettim. Kafayı mı yiyordum. Kuzenlerim neşeli bir tempoyla “pasta! pasta!” diyorlardı. O sırada annem pastayı kesmek için önümden aldı ve mutfağa doğru yürürken bana “İyi ki doğdun tatlım.” dedi. Gözlerimin dolduğunu hissetim. Anlaşılan her şey düzelmişti. Az önce anlık bir hayal görmüş olmalıydım. Kardeşimin odasına doğru yöneldim. Yan odadan gelen neşeli seslerle beraber kapısını açtım. Gözlerimin onu bulması ve dehşete kapılmam aynı anda gerçekleşti. Odasının ortasında ürpertici sırıtışıyla donuk gözlerle bana bakıyordu.

(Visited 7 times, 1 visits today)