Unutulmayan Karşılaşma

Arabada gidiyorduk ve camdan dışarıyı izlerken bir grup çocuğun kalabalığa doğru koştuğunu gördüm. ’Ne oluyor acaba?’ diye sordum sürücüye. Bilmem, diye cevap verdi ama belli ki o da meraklıydı. ‘Baksak olmaz mı?’. Bana dikiz aynasından dimdik baktı, Geç kalırız. Kendimi acındırmaya çalıştım bir of çekerek sonra işe yaramadığını fark ettim. Belki göz teması kurarsam baktırır bana dedim kendi kendime. Tam dikiz aynasından ona bakacakken zaten bana baktığını fark ettim. Bir yola bir de bana baktı ve çok mu merak ettiğimi sordu. Başımı evet anlamıyla yukarı aşağı salladım. Sonra arkasına dönüp bana baktı. ‘Haydi bakalım o zaman!’. Bir anda yüzümde durdurulamaz bir gülümseme yayıldı. Yavaşça trafikten çıkıp daha sakin bir bölgeye park etmeye yöneldik. Tam arabadan çıkarken karşılaştığım manzaraya inanamadım. Atatürk bir platform üzerinde duruyordu ve eli havadaydı sanki bir şey anlatıyordu. Az önceki koşan çocukları gördüm. Platformun yukarısına çıkmaya çalışıyorlardı ve iki tane güvenlik görevlisi onları kenara çekip azarlamaya başladı, gitmelerini söyledi. Bunu duyan Atatürk ise çocuklara doğru yönelip onlara sarılıp gözyaşlarını sildi. Kalbim bir anda daha hızlı çarpmaya başladı. Yumuşadım, böyle güzel bir olay görmeyeli uzun zaman olmuştu. Tam kafasını kaldırırken göz göze geldim onunla. Türkiye’nin kurucusuyla. Bana gülümseyip geri platforma yürüdü. Sanki hiçbir şey olmamış gibi konuşmasındaki heyecanı kaybetmeden son hızla devam etti. Sürücüye dönüp ‘Yakınlaşabilir miyiz?’ diye sordum. Beni kolumdan tutarak kalabalığın arasında sürükledi. En önün bir iki sıra arkasında kendimize güzel bir yer bulduk. Herkes sessizdi ve pür dikkat onu dinliyordu. Platformun üzerinde turlar atarken çevresindeki insanlara göz gezdiriyor ve konuşmasına devam ediyordu. Konuşması ilgimi son derecede çekti, tonlamaları, nerede beklemesi gerektiği, her şeyi biliyordu ve mükemmel bir şekilde uyguluyordu. O nereye doğru yürüyorsa kulağım o yöne gidiyordu. Bir anda elini yukarı kaldırdı ‘Efendiler!’ dedi. ‘Efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz!’ diye bağırdı. Herkes biraz birbirine baktı ve bir anda her bir köşeden sevinç çığlıkları yükseldi. Herkes zıplıyor, birbirine sarılıyor ve mutluluktan ağlıyordu. Sürücüye baktım, onun da gözleri dolmuştu. Yanımdaki adam beni omuzlarımdan tutup kendine çevirdi. Yaşlı bir adamdı ‘Duydun mu oğul, cumhuriyeti ilan ediyoruz’. Adamın gözlerine baktım, parıldıyorlardı. ‘Ben sizi anlamıyor’ dedim. Türkçem o kadar iyi değildi benim. Nasıl olsa Türk’te değildim. Savaştan sonra Türkiye’nin durumunu araştırmaya gelen İngiliz bir muhabirdim. Sürücüm beni tren garına götürüyordu. Tamam dedi bana. ‘Yolcu yolunda gerek’. Beni kolumdan tutarak arabaya geri götürdü. Son kez ona geri baktım ve gülümsedim. Belki bir gün gene göreceğim seni, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal.

(Visited 90 times, 1 visits today)