Yakın Galaksi Haydutları

Yazar Notu: Bu yazıyı ilk okuduğunuzda biraz karışık gelebilir ama emin olun hepsi oturaklı bir romana dönüşecek. Yazıda baya bir zaman geçişi oluyor o yüzden başlıklar ve bölümler ile ayıracağım. Ayrıca yazı yarım kalmış gibi gelmesin devamına bir sonraki yazımda yer vereceğim. İyi zamanlar diliyorum.

BAŞLANGIÇ, Alt Eksen:

Belki de tüm evrenin kaderini değiştirecek o kişi çıkardığı tiz sesler ile sonunda dünyaya gelmişti. Annesinin kucağında kalın battaniyelere sarılmış bir şekilde uyuyordu. Acaba bu birliktelik ne kadar daha sürecekti? Kapının önünden sesler gelmeye başladıktan sonra anne anladı ki çok sürmeyecekti. Baba kapıyı tutmaya çalışsa da bunun hiçbir şeyi değiştiremeyeceğini biliyordu. Çocuğu elinden alınmadan önce ağzından son bir söz sarf etti. Oldukça sakin bir şekilde “Aile soyumuzu bul oğlum, bir kahraman olacağını biliyorum. Sana olan güvenimi sarsma” dedi. Son kez eşine baktı, ardından pes ettiler.

 

Üst Eksen:

Diğer tüm günlerden farklı olarak burnuna yeni pişmiş hamur işi kokusu geliyordu. Uyandıktan sonra bir süre yatağında durmaya devam etti. Küçük odasında her şey birbirine yakın olduğundan masasından su şişesini ayağa kalkmadan aldı ve birkaç yudum aldıktan sonra geri bıraktı. Evleri de odası gibi çok büyük değildi, en azından mütevazi sayılırdı. Evde dört kişi yaşıyorlardı. Kendisinden üç yaş küçük erkek kardeşi Elor, annesi Nambu, evin babası Urugal ve evin büyük çocuğu Xenod. Şu an on beş yaşında olan delikanlı yakında on altı olacak, kültürlerine göre erkekliğe adım atmış olacaktı. Yaşıtlarına göre daha güçlüydü, hem boyunun daha uzun olması hem de doğuştan gelen omuz genişliği ile sportif olmasının birleşimi böyle bir vücut elde etmişti. O sırada hatırladı, bugün ülkeleri olan Cuvari’de resmi tatildi. Bu da mutfaktan gelen kokuları açıklardı. Normalde işe erkenden giden ailesi böyle gıdalar tüketmezdi, daha çok hazır şeyler yerlerdi. Ülkelerinde devrim açmış, diğer ülkeler ile olan ekonomik ilişkilerini bizzat etkileyen bir buluş ile ülkeleri kalkınmıştı. Bu buluş aslında sadece yemek haplarıydı. Hem vücudun biyolojik ihtiyaçlarını karşılayan hem de sinir sistemine etki ederek kullanıcının istediği şeyin tadını veren haplar. Ailesi genelde bu hapları tercih ediyordu. Zaten dar gelirli olan bu aile için yemek pişirmek çok sık olan bir şey değildi. Hapların toplam maliyeti yemek pişirmekten daha az tutuyordu, zaten yeni akım olan bu besini kullanmayan çok az kişi vardı. Sadece yemek yeme kültürüne sahip olan ve bunu kaybetmek istemeyen kişiler yemek yemeye devam ediyorlardı. Kültürlerine ve aile soyuna oldukça bağlı olan bu minik evde genelde her pazar duman tüterdi. Bugünün resmi tatil olmasının sebebi ise “Büyük Başkanın Seçildiği Gün” olarak geçiyordu. Bu onların ülkesi ile alakalı değil, tüm gezegeni kapsayan bir şeydi. Normalde gezegen başkanı diye bir şey hiç olmamıştı ama nüfusun on milyarı geçmesi ile gelişmiş ülkeler böyle bir şeyin olması gerektiğine karar vermişti. Nüfusu çok olan ülkeler bu sistemi etkilemesin diye tüm ülkeleri orantıladılar. Baştan beri kazanması beklenen aday seçimi kayıp etti. Hala çoğu kişi bunun hakkında komplo teorileri üretse de bunun pek bir önemi yok. Sonuçta baştan beri seçilmesi gereken, koltuğu hak eden gerçek Başkan seçildi. Başkan on yıldır iktidardaydı. Yaptığı çoğu hareket eleştirilirdi ama ne olacak akıllı kısım kadar aptal kısım da halkın bir tarafıydı. Onlara bahşedilen bu Başkanı ne hadle eleştirirlerdi akıl almıyordu. Minik eve dönecek olursak onların siyasi bir görüşü yoktu. Onlara göre verdikleri oy bir şeyi değiştirmezdi, gerçekten de öyleydi. Xenod odasından çıkmış aile bireylerinin oturduğu kırmızı çizgili örtüsü olan masaya doğru yönelmişti. Herkes çok mutluydu uzun süredir yapılan yüksek vardiya saatleri ve sınavlar tüm bireyleri yormuştu. Ailemizin kendisi gibi Cuvari de çok gelişmiş bir ülke sayılmazdı. Diğer ülkeler teknolojinin nimetleri ile gelişirken Cuvari halkı insan gücüne muhtaç durumdaydı. Halk bundan şikayetçiydi ama ellerinden gelen pek bir şey yoktu. Ülkeler arası dengeyi sağlamakla görevli olan kurumun sahipleri gelişmiş ülkeler oldukları için nasıl isterlerse öyle yönetiyorlardı. On bin gaaguz parası ile Başkanı ziyaret ederseniz muhtemelen istediğiniz şey gerçekleşirdi. Bu gezegen biraz kötü hale gelmişti, maalesef atmosferlerindeki kırmızı nokta olan Desna da farklı durumlarda değildi. Zengin ile fakir arasındaki boşluk artık kontrol edilemezdi. Cuvari iyi bile sayılabilirdi. Bu konular minik ev fertlerini pek alakadar etmezdi, onların yaşamlarına ve çocuklarına bakarlardı. Evin babası kahvaltıdan sonra arkadaşlarının yanına gittiğini söyledi, dünden hazırladığı çantası ile evden ayrılması çok sürmedi. Elor annesi ile parka gidecekti, biraz yürüyüş yapmayı planlıyorlardı. Xenod ise muhtemelen bir kafeye uğrar, yerleri temizleme gibi basit işler ile harçlığına biraz ekleme yapmaya çalışırdı. Uzun süredir almak istediği bir gözlük vardı. Annesi ve kardeşinden sonra o da çok oyalanmadan evden çıktı. Dış görünüşü çok önemli değildi ama çok kötü bir kılık ile dışarıya çıkarsa kafe sahipleri onu çalıştırmamak isteyebilirdi. Parası olanların geldiği bu kafeler genelde içeri parası olan biri geldikten sonra köleleşirdi. Zenginler için önemi bile olmayan birimler tüm kafe çalışanlarının bir yıllık geçimi anlamına geliyordu. Ne kadar iyi hizmet ederlerse o kadar fazla bahşiş alma imkanları artıyordu. Öyle ki iyi bir bahşiş alan bir garson yarın gidip kendi dükkanını açabiliyordu. Xenod sahibinin oğlu ile arkadaş olduğu bir kafe istikametine doğru yöneldi. Evden çıkmadan önce eskimiş asfalt yolun kenarında içi oyulan ağacın içinde yaşayan kediye selam verdi ve yoluna devam etti. Sonunda caddeye çıkmıştı, temiz havayı içine çekti. Kulaklıklarını taktı ve bacaklarını esnetti.

Alt Eksen:

Kapıyı açtığında gördüklerine inanamadı. Kendisi sadece şehir yetkilisini bekliyordu, bizzat yöneticinin hastaneye gelmiş olması sıra dışıydı. Ettiği dualar kabul olmamıştı demek ki. Yönetici Zeagron kapıdan içeri girdi, eliyle yaptığı bir işaretten sonra arkadasında iki düzine koruması geriye çekildi. “Sizi unutacağımı sanıyordunuz herhalde, ıssız bir gezegene yerleşmeniz bile benden kurtulabileceğiniz anlamına gelmiyor.” Baba yeni doğan çocuğunu korumak istercesine Zeagron’un önüne doğru bir adım attı. Arkadaki korumalar aniden hareketlense de Zeagron onları bir kere daha durdurdu. “Cidden bu bunamış herifle kavga etsek bile kaybedeceğimi mi düşünüyorsunuz?” diye arkasını döndü. Korumalardan biri Lodos diye cümleye başlamasına rağmen hemen sözünü yarıda kesti ve hayır komutanım diye bağırdı. Zeagron geri önüne döndü. “Onu alacağımı biliyorsun, senle bir problemim yok. Onu sadece bana teslim edin ve hayatınıza rahatça dönün. Jurgo ölçücüyü getir.” diyerek sözünü tamamladı. Yeni doğmuş bebeğin üstüne doğru aleti götürdü. Anne rahatsız olmasına rağmen hareket etmedi ve alet ölçümünü yaptı. “Vay canına, çocuk uyuyor olmasına rağmen on iki çıktı! Üzgünüm Lodos Torunu, istemesen bile şanın senden önce gidiyor. Yerin belli oldu ve birimler yolda, işleri çirkinleştirmeden çocuğu bana ver.” Baba çocuğu tutan anneye doğru baktı. Hiç söz kullanmadan kararlarını verdiler. Aslında baba bu pislik adamı öldürüp ölmeyi çok rahat kabul ederdi ama buna gücü yeter mi emin olamıyordu. Son zamanlarda durmaksızın yaptıkları yolculuklar sonucunda kuvvetini yitirmişti. Ayrıca korumaların seviyesini bilmemek ile birlikte yanlarında yavaşlatıcı bomba taşıyorlar mıydı diye bir kaygıya da düşmüştü. Uzun süre bekledikten sonra çocuğu teslim etmeye karar verdiğini belli eder bir şekilde çocuğuna doğru yürüdü. Oğlunu onlara teslim etmeden önce kulağına bazı şeyler fısıldadı ve ardından yere yıkıldı. Zeugron biraz işkillenmiş olsa da çocuğu aldı ve arkasını dönüp yürümeye başladı.  Baba son bir nefesle Xenod diye bir fısıltı çıkardı. Zeugron o sırada fark etmemiş olsa da kalın battaniyenin altında Xenod’un sırtının en ortasında bir işaret belirmişti. Bunu hisseden baba gülümseyerek dizleri üstüne kalktı. Tanrılara çok kızgındı, umuyordu ki bu seferki duası tutardı. Annenin yanına gitti ve hastane odasının camında Zeugron’un geldiği Foton Motorlu Gemisi ile birkaç saniyede Anakaraya ışınlanmasını izledi. Tüm nefreti ile bir lanet okudu ve ağzından bazı sözler aktı. “Kan davamız daha bitmedi seni aptal, dedenin yaptığı her şeyi oğlum ödeyecek.” Yöneticinin ayrılması ile saklanmayı bırakan hastane görevlileri odaya gelip bir şey isteyip istemediğini sorduktan sonra uyumaya karar veren aile o gece gözlerini kapadıklarında gelecekten bir sahne gördüklerine eminlerdi.

 

 

(Visited 81 times, 1 visits today)