Yalnız Gelişim

Yalnızlık… Çoğu şair için mürekkep, yazar için konu ve besteci için ilham olan bu duygunun bize yaşattıklarını tarif etmek açıkçası çok zor. Sonuçta kimi zaman bir nevi meditasyon etkisi yaratırken kimi zaman yağmur bulutlarının siyahı kadar kötü bir mentaliteyi geçemiyor.Peki bu illet de neyin nesi?

Eski Türkçe’de ‘yalınus’ olarak karşımıza çıkan bu duygu, bu hissin bize yaşattıkları bilim insanlarının da ilgisini çekmiş. BBC’nin yaptığı araştırma ortaya koymuştur ki gençler yaşlılardan daha çok yalnızlık duygusu yaşıyor. Önümüze bu araştırma gelmese ve hangi yaş grubunun daha yalnız hissettiğini tahmin etmeye çalışırsak cevabımız aşikardır ki yaşlı insanlar daha yalnız hissetmektedir. Fakat çok şaşırtıcıdır ki 75 yaş üstü yaşlıların yüzde 27’si kendini yalnız hissederken 16-24 yaş grubundaki gençlerin yüzde 40’ı yalnızlık hissi

ne kapıldıklarını ifade ediyordu. Peki öyleyse aktif nüfusun genel popülasyonda daha büyük bir hacim kapladığını bildiğimize göre insanlığın büyük bir bölümü yalnızlığı yaşıyor ve mutsuz diyebilir miyiz? Hayır! Bir kez daha ters köşe olmanın verdiği tebessümle araştırmayı incelerken gördüm ki insanların yüzde 41’i yalnızlığın aslında yararlı olabileceğini düşünüyor. Bu bulgu, nörolog John Cacioppo’nun fikirleriyle paralellik gösteriyor. Buna göre, hoş bir duygu olmasa da yararlı olduğu için insanlar yalnızlık duygusunu duyumsayacak şekilde evrildi. İnsanlar işbirliği yaparak varlığını korumuştur. Bir gruptan dışlanmışlık duygusu hisseden insan, yalnızlık duygusunun yarattığı dürtüyle insanlarla ilişki kurmaya, arkadaş edinmeye, eski ilişkilerini canlandırmaya yönelir. Genel olarak bütün bulguları topladığımda genel durumun Einstein’ın fikirleriyle aynı yolda olduğunu gördüm. Einstein’a göre sakin bir hayatın tekdüzeliği ve yalnızlığı, yaratıcı aklı harekete geçirir. İnsanlar da bu durumu fark etmiş olacaklar ki yalnızlığı genç yaştan hayatlarının içine bu kadar soktular. Zira akli yöndeki gelişmelerin yanı sıra BBC, yaptığı anketteki test için iki tür empati ölçü aldı. Biri, insanların fiziksel acıları karşısında duyulan empatidir (duygudaşlık) – örneğin elini kapıya sıkıştıran birinin duyduğu acı karşısında üzülme derecesi. Diğeri ise başkalarının sosyal acısı karşısında duyulan empatidir – örneğin okulda zorbalığa maruz kalan, bir partiye davet edilmeyen veya sevgilisi tarafından terk edilen biri için duyulan üzüntü. Fiziksel acı karşısındaki empati bakımından yalnızlık hissi duyan kişi ile diğerleri arasında bir fark görülmedi. Ancak bu insanların sosyal acı karşısında duydukları üzüntü ortalamanın üzerindeydi. Belki de kendileri dışlanmışlık duygusunu yaşadıkları için o insanlara karşı daha fazla empati hissediyorlardı. Yani yalnız hisseden kişilerdeki insani duygular daha gelişmiştir, ki bu da bugün mumla aradığımız tutum değil midir?

Özetlemek gerekirse, bana kalırsa, Einstein haklıdır. Sakin bir hayat ve yalnızlığı tadan bir kişinin gerek duygusal gerekse zihinsel yönden gelişimi, yaratıcı aklı harekete geçirmektedir. Yani yalnızlık sadece üzüntü, kalp kırıklıkları ve Müslüm Gürses değildir. Farklı yönden gelişim gösterebilmek için bir fırsattır.

 

(Visited 694 times, 1 visits today)