Yaşlandıkça…

80 Yaşına gelmişsin, 4 çocuğun 5 torunun var. Eski halinden eser kalmamış. Ah, o deli dolu günler… İçip içip gece saat 02.00’de babanın mezarına gittiğin o günler nerde? Kimsenin kafa tutamadığı, kendi yolundan sapmayan, canı ne isterse onu yapan, eşine demediğini bırakmayan, elinden içkisi düşmeyen, insanlara bağırıp çağıran adamdın sen. Şimdi kimsin?

Senin kızın ordaydı biliyor musun? Sarhoş eve geldiğin, eşine zorla tabanca sıktırmaya çalıştığın, tabancayı sıkmayınca tokat attığın o iğrenç gün senin kızın da yanındaydı. Eşinin o tokat attığın kulağı hala çok az duyuyor. Bazen diyorum ki keşke o andan sonra hiç duymasaymış, keşke o an her şey bitseymiş, keşke onun yokluğunu bir kere hissetseymişsin. Ona yaşattığın her şey için vicdan azabı çekseymişsin. Neyse ki o cennetlik kadın dayanmış, devam etmiş… Gençlik fotoğraflarını gördüm, elinde hep bir şişe vardı. Şimdiyse oğlunun elindeki şişelere kızıyorsun. Ama ne zaman seninle konuşsam ne zaman yüzüne baksam o vicdan azabını görüyorum gözlerinde. Her an ağlayabilecek gibisin. Oğluna, eşine, kızlarına, herbirine kızıyorsun ve üzülüyorsun. Ama en çok da kendine kızıyorsun. Seni o kadar iyi anlıyorum ki…

Felç geçirdiğin günü hatırlıyorum, çok korkmuştum. Hastaneye girerken, o odaya girdiğimde “ acaba beni tanıyacak mı? Konuşabilecek mi? Eski haline dönebilecek misin?” diye düşünüp durdum. O zamanlar küçüktüm bazı şeyleri anlamıyordum. Annem “Yanına git o seni göründe kendine gelecek.” dedi. İnanmamıştım, taa ki sen iki gün önce bana “Seni görünce kendime geldim.” diyene kadar. Sen bu korkunç hastalığı atlattıktan sonra senin değerini anladım. Senden öğrenmem gereken daha çok şey vardı. Bana anlattığın gençlik anılarınla tanıdım seni ben. Hiçbir çocuğun, anlatmadı ve her defasında konuyu kapamaya çalıştı. Sen anlatırken ise nefretle dinlediler seni. Gayet normaldi, kapkaranlık bir dönem olmalıydı onlar için. Ama yine de seni bırakmadılar şu an hala yanındalar. Düşündüm ve fark ettim ki yaşlandıkça değiştin. Eski halinden sen de nefret ediyorsun artık. Hayat sana çok şey öğretti. Oğlun içtiği için ona yemek yapmayan gelinin ve kızına bağıran damadın sana bazı şeyleri hatırlattı ve pişman oldun. Ben de şu an çok pişmanım. Kızın anlattı eskiden çok güzel elbiseler tulumlar dikermişsin. Diyorum ki keşke bana da dikseymiş ya da keşke kızın olsaymışım da bana terziliği öğretseymişsin. Ama artık gözlerin neredeyse görmüyor, zar zor yürüyorsun hatta. Yine de gözlerinde görülüyor o masanın başına geçmeyi ne kadar özlediğin. Ben de seninle iskambil oynamayı tavla oynamayı çok özledim. Ve hatırlar mısın? Eskiden sizde kalmayı hiç sevmezdim. Şimdi ise zaman bulamıyorum size gelmeye. Size gelip telefonla oynadığım her dakika için o kadar içim acıyor ki… O dakikaları senin anılarını dinleyerek değerlendirebilmek varken telefonu seçmem kadar saçma bir şey yok.

Eşin son zamanlarda iyi değil biliyorum ve her gece “ya ona bir şey olursa” korkusuyla yatağına yattığını da biliyorum. Ölmekten unutulmaktan çok korkuyorsun bunu da biliyorum. Farkında değilsin, fark ettirmek de istemiyorum üzülürsün diye ama bana hep aynı şeyleri sormaya başladın. Ama üzülme ben san her seferinde cevap veririm. Saatlerce dinlerim seni. Ben daha bebekken gecenin köründe az uyanmadınız siz. Ben ağlarken siz beni hep dinlediniz. Bana yedirdiniz içirdiniz, ben sizi nasıl yalnız bırakırım. Ben senin hiç bir kötülüğünü görmedim ama kızların ve oğulların en önemlisi de eşin yanında olduğu için çok şanslısın. Kabul etmesi çok zor farkındayım ama zamanınız çok az ve en az senin kadar ben de korkuyorum. “Keşke şu soruyu da sorsaymışım’ keşke şunu da anlatsaymış” diye arkanızdan ağlamaktan korkuyorum. Her gece sizin için dua ediyorum ve beni bırakmadığınız için şükrediyorum. Hani sana diyorum ya sen benim için özelsin diye. Gerçekten de öylesin. Hiçbir kız babasız büyümemeli o yüzden lütfen beni babasız büyütme. Ben seni bırakmam, sen de beni bırakma.

 

(Visited 168 times, 1 visits today)