Toz bulutu fırtınasının olduğu bir dondurucu sabaha uyandım. Her zamanki gibi takım elbisemi giydim ardından gaz maskemi takıp evimden ayrılmak üzere Mars’ta kullandığımız araba olan speedtester’a bindim ve 3 kilometre ötedeki laboratuvarıma doğru yola koyuldum. Toz fırtınası her ne kadar görüş açımı kapatsa da yoldaki mars aslanlarının gitmesini sağlıyor bu yüzden de kum fırtınaları herkes için bir nefes alma fırsatı sağlıyor.
Laboratuvarıma gelince derin bir oh çektim ve gaz maskemi çıkardım. Bugün yapılacaklar listesi dopdoluydu ve hepsi de birbirinden zordu. En zoru su kuyusunu kontrol etmekti çünkü her su kuyusu görünce suyu içmek istiyorum fakat nafile. Bulunduğumuz koloninin en büyük 3 sorunundan biri su diğer ikisi de yemek ve oksijen. Kişi başına günde sadece 0.8 litre su düşüyor ve bu suyu sadece içmek için değil banyo, temizlik gibi temel ihtiyaçlarda da kullanmak zorundayız. Bunları göz önünde bulundurarak harcamamız gerekiyordu. Bu sorunun üstesinden gelmenin 2 yolu vardı ya çalmak ya da yağmurun şiddetli yağması için dua etmek. Her ne kadar etik olmasa da kuyuya her indiğimde 2 litre su çalıyorum fakat bunu yapmak zorundayım.
İkinci en büyük sorun yemek bunun sebebi de mars aslanları. Dünyayı terk ederken yanımızda 500 büyükbaş 1000 küçükbaş ve 4000 adete yakın tohum getirmiştik fakat savunma konusunda yetersiz kalmamız, toprağın ekinlerimize uygun olmaması ve en önemlisi mars aslanlarının baskını sonucu yemek kaynaklarımız yok denecek kadar az bu sebepten dolayı son kalan hayvanların sayısı artmadığı sürece ölen hayvanlardan bir kalıntı alıp laboratuvar ortamında yemek basıyoruz.
Üçüncü ve son sorun da oksijen daha önce de dediğim gibi dışarda gaz maskesi takıyoruz. Sadece binaların içinde oksijen var oda getirdiğimiz çiçekler sayesinde. Dışarıdaki radyasyon seviyesi yüzünden çiçekler dışarda yetersiz kalıyor ve 10 yıl önce ilk geldiğimiz günden beri bu probleme çözüm üretmeye çalışıyoruz ama başarmaya yakın bile gözükmüyoruz ve bu konuda çok çaresiziz.
Her şeye rağmen ayakta kalmaya çalışıyoruz ve kendimizi bugünlerde geçer diye avutmaktan başka bir şansımızın da olduğunu düşünmüyorum.
