Bir yaz günü diğer günlerimden farksız bir şekilde uyandım. Tüm günlerim aynı geçtiği için artık sıkıntıdan patlayacaktım. Okul zamanında yaşanması için dua ettiğim bu tatil beni içten içe öldürüyordu. Birkaç saat sonra artık dayanamayıp dışarı çıkmaya karar verdim. Yürüyerek başka bir sitenin parkına gittim. Parka gittiğim zaman benim yaşlarımda bir kız ile karşılaştım. Salıncakta öylesine oturuyor telefonuyla oynuyordu. Parkın her zaman boş olmasına alıştığım için nedense bana bu çok ilginç gelmişti ve ne yapacağımı bilememiştim. Ben öylece dikilirken beni yanına çağırdı. Kendisi de benim gibi çok sıkılmışa benziyordu. Parkın zemini kum olduğundan dolayı salıncakta ayakkabısı zemine sürtüne sürtüne tahriş olmuştu. Bu sayede onun bu parka sık sık geldiğini anladım. Daha adımı bile sormadan yanıma getirdiğim kitaba uzandı. Kitabı elimden aldığında eli çok soğuktu. Bu soğuk el bana bir yerden tanıdık gelmişti fakat pek anlayamamıştım.
Kız kitabı elinde çevirirken yüzüme bakmadan konuşmaya başladı. Ne hakkında bu dedi. Sesi hafif ama ilgisizdi. Biraz felsefi diye cevap verdim. İnsanın varoluşunu sorgulayan bir kitap. Kız hafifçe gülümsedi ama gözleri hala kitaba odaklıydı. Varoluş diye mırıldandı. “Bu kelimeyi seviyorum” dedi. Sonunda bana bakmak için başını kaldırdı ve gözlerimiz buluştu. Gözlerinde tuhaf bir derinlik vardı. Sanki düşüncelerinin arasında kaybolmuş gibiydi. Sen hep burada mısın diye sordum. Belki de onu daha önce fark etmediğim için kendimi suçlayarak. Omuzlarını silkti. Bazen diye cevap verdi. Daha doğrusu ihtiyaç duyduğumda. Cevabı biraz garipti ama daha fazla sorgulamadım. Parkın etrafına bakındım. Rüzgar hafifçe ağaçları sallıyor, yaprakların arasından süzülen güneş ışığı zemindeki kumları parlatıyordu.
Sen de mi sıkıldın? Diye sordu birden gözlerini tekrar kitaptan ayırmadan. Derin bir nefes aldım. Tatilden nefret eder hale geldim dedim. Hep aynı şeyler hiçbir şey değişmiyor. “Değişim” dedi alaycı bir tonla. Çoğu zaman insanlar bunu ister ama gerçekleştiğinde de ondan korkarlar. Bu cümle zihnimde yankılandı. Kafamı karıştırmıştı. Kimdi bu kız? Neden bu kadar tuhaf ve derin cümleler kuruyordu? Tam bir şey söylemek üzereyken aniden ayağa kalktı ve kitabı bana uzattı. Güzel kitap ama bazı şeyleri fazla ciddiye alıyorsun dedi. Onu durdurmak ya da daha fazla konuşmak için hamle yaptım ama arkasını dönüp yavaşça uzaklaşmaya başladı. Ardından ona adın ne diye sordum.
Bir an duraksadı. Sonra başını hafifçe çevirerek fısıldar gibi konuştu. Adım mı? Bilmiyorum. Belki de artık bir anlamı yok. Sesi rüzgara karışarak kayboldu ve gözden yitti. Orada öylece kalakalmıştım. İçimde garip bir his vardı. Onunla sanki daha önce tanışmışım gibi hissediyordum. Elimdeki kitaba tekrar baktım. O an fark ettim ki kitabın ilk sayfasındaki ismim silinmişti. Oysa daha önce kendi el yazımla yazdığım ismim orada duruyordu. Soğuk bir ürperti omurgamdan yukarı doğru tırmandı. O kız gerçekten var mıydı? Parkın çıkışına doğru yürürken birden onu karşımda gördüğümde kalbim yerinden çıkacak sandım. Hiçbir şey olmamış gibi duruyordu aynı soğuk bakışlar ve yüzündeki o garip huzurla. Bir an ne yapacağımı bilemedim ve olduğum yere çakılıp kaldım. O an nedense içimdeki bilinmezlik korkusuyla koşarak evime gittim. Yaz tatilinin bitmesine rağmen o kızla bir daha karşılaşmamıştım. O kızla kurduğum 10 dakikalık diyalog tüm senemin aksiyon dozunu karşılamıştı.
