Günümüzde sosyal medya, gençlerin hayatında vazgeçilmez bir yer edindi. Arkadaşlarla iletişim kurmak, gündemi takip etmek, hatta kendini ifade etmek için kullanılan bu dijital platformlar, faydaları kadar bazı riskleri de beraberinde getiriyor. Özellikle zihinsel sağlık üzerinde yarattığı etkiler, son yıllarda hem akademik araştırmaların hem de toplumun dikkatini çekmiş durumda.
Araştırmalar, sosyal medyada uzun süre vakit geçiren gençlerin kaygı bozukluğu, özgüven eksikliği ve depresyona daha yatkın hale geldiklerini ortaya koyuyor. Bunun temel sebeplerinden biri, sürekli “mükemmel” hayatları izlemek zorunda kalmak. Filtrelenmiş fotoğraflar, gösterişli yaşam tarzları ve abartılmış başarı hikâyeleri, genç bireylerin kendilerini yetersiz hissetmelerine neden olabiliyor. Ayrıca, beğeni ve takipçi sayısı gibi sayısal göstergeler, gençlerin kendilik değerini dışarıdan gelen onaya bağlamasına yol açabiliyor.
Peki, dijital dengeyi nasıl sağlarız?
Bireyler açısından ilk adım, bilinçli kullanım alışkanlığı kazanmaktır. Günün belli saatlerinde sosyal medya kullanmak, ekran süresi sınırlayıcıları koymak ve sosyal medyadan düzenli arınma günleri yapmak bu konuda etkili olabilir. Ayrıca, içerik seçimi de önemlidir. İlham verici, bilgi verici ve gerçekçi içerikleri takip etmek, kişinin ruh sağlığını korumasına yardımcı olur.
Toplumlar açısından ise okullarda dijital okuryazarlık eğitimi verilmesi, bu dengeyi kurmada önemli rol oynar. Gençlere sosyal medyanın nasıl çalıştığını, nelere dikkat etmeleri gerektiğini öğretmek, onları daha dirençli bireyler haline getirir. Aileler de çocuklarıyla açık iletişim kurarak, dijital dünyayı birlikte keşfetmeli ve gerektiğinde rehberlik etmelidir.
Sonuç olarak, sosyal medya tamamen zararlı ya da faydalı değildir; mesele onu nasıl kullandığımızda gizlidir. Dengeli ve bilinçli kullanım, gençlerin hem dijital dünyadan faydalanmasını hem de zihinsel sağlıklarını korumasını mümkün kılar.
