Bu sabah öyle bir sabahtı ki her şey, o tuhaf ışığın pencereden içeri dolduğu anda başladı. O sabah uyandığımda, odanın alışıldık sessizliği yerini garip bir titreşime bırakmıştı. Işık, sanki gökyüzünden değil de başka bir yerden geliyordu. Hem sıcak hem serin hem yakın hem uzak.
Perdeleri araladığımda dışarıdaki sokak kaybolmuş, yerini sisle kaplı, hareket eden gölgeler almıştı. Ne olup bittiğini anlamak için pencereye yaklaştım fakat ışık o kadar yoğundu ki geri adım attım. Bir anda odanın duvarları gevşedi, tavan yukarı doğru eriyormuş gibi açıldı. Eşyalarım havalanarak etrafımda dönmeye başladı.
İçimde tarif edemediğim bir çağrı hissettim. Sanki ışık beni bir yere davet ediyor, uzun zamandır beklediği anın geldiğini fısıldıyordu. Son bir cesaretle ileri atıldım ve dünya sessizce çözülerek karanlık bir boşluğa dönüştü. Boşlukta süzülürken zamanın akışı bile değişmişti, kalbimin atışlarını yankı gibi duymaya başladım. Işığın beni nereye götürdüğünü anlayamasam da geri dönmek istemediğimi şaşkınlıkla fark ettim.
O anın aslında bir başlangıç olduğunu sezerek, sessizce ileri doğru süzüldüm.
