Hayvanların Dilinden Bir Gün

Sabah gözlerimi açtığımda her şey normal ve her zamanki gibiydi. Yataktan kalktım ve pencereden dışarı baktım, tam o sırada kuş cıvıltılarını duymayı beklerken penceremin önünde duran serçenin bana dönüp, “Günaydın!” demesine kadar. İlk başta delirdiğimi düşündüm ve kendime bir tokat attım ama kuş gayet ciddi bir şekilde “Ne oldu neye inanamadın?” diyene kadar. O an bir rüyada olduğumu düşünerek kendimi adapte etmeye çalıştım ve “Sen nasıl olurda benim dilimde konuşursun?” diye sordum, o ise bana “Hayır, ben senim değil sen bizim dilimizden konuşuyorsun.” dedi.  İşte o an yeni bir dil öğrendiğimi fark ettim: Hayvanların Dili! Hemen kedim Pamuk’la konuşmak için aşağı indim. Yıllardır onun mırıltılarını dinlerdim ama şimdi gerçekten ne düşündüğünü öğrenebilecektim. “Neden her gece yatağımın üstünde uyuyorsun?” diye sordum. O da benim kadar şaşırmış görünerek ” Bizim dilimizi nasıl konuştuğunu bilmiyorum ama sıcak olduğu için.” diye cevap verdi. Ondan tam da böyle bir cevap beklerdim açıkçası. Sonrasında sokağa çıktım. Parktaki köpeklerle, ağaçlardaki kuşlarla, çöp kutusunun yanında duran kediyle konuştum. Her birinin anlatacak hikâyesi vardı. Kimisi açlıktan, kimisi insanlardan gördüğü sevgiden, kimisi de özlemlerinden bahsetti. En çok da martılarla sohbet ettim. Sürekli çığlık atıyorlar gibi görünürlerdi. Bir martıya neden bu kadar bağırdıklarını sordum. “Bizim için bağırmak iletişim değil, uyarıdır. Rüzgârın yönünü, dalgaların gücünü böyle haber veririz,” dedi. İşte o an her ne kadar anlamsız ve sinir bozucu da gözükse ne kadar anlamlı çığlıklar olduğunu anladım. Ama en etkileyici konuşmam, ormanda rastladığım yaşlı bir kaplumbağayla oldu. Ona yaşını sordum. “Tam bilmiyorum ama sanırsam senin dedenin dedesi de ben küçükken babamla konuşmuş hesapla hesaplayabilirsen.” dedi. Sonrasında bana tavşan ve kaplumbağa hikayesindeki kaplumbağanın kendisi olduğunu söyledi. Sanırsam dünya üzerindeki en ünlü kaplumbağayı bulmuştum!

Gün batarken yeteneğimin sona ereceğini biliyordum, çünkü parktaki yaşlı baykuş öyle söylemişti. Eve dönerken, tüm bu seslerin her zaman etrafımda olduğunu ama duyamadığımı fark ettim. Belki artık konuşamayacaktım, ama onları dinlemeye devam edecektim. O günden sonra doğaya bakışım değişti. Hayvanlar sadece canlı değil; düşünen, hisseden, anlatan varlıklardı. Bir günlüğüne onların dilinden konuşmak, bana yaşamın bambaşka bir yüzünü gösterdi. Onları anlamaya çalıştıkça, aslında kendimi de daha anlamlı ve basit hissetmeye başladım.

(Visited 11 times, 1 visits today)