“İyi yazılmış bir kitap bir insanın bakış açısını değiştirir mi?” Bu sorunun cevabı hiçbir zaman o kadar basit olamaz elbette. Bir kere okuyucunun kitaba olan bakış açısı çok önemli bir rol oynar; okumak için okursan ve yazılanlara kafa yormazsan bir şey öğrenemezsin ki, onun yerine küçük bir çocuğa okuyormuş gibi olursun. Herhangi bir esere karşı herhangi bir bakış açımın olması için ben kitabı yavaş yavaş, sindire sindire okurum. Anlayarak okurum yani. Onun sonrasında ise internette kitabın adını aratıp biraz araştırma yaparım çünkü özellikle biraz daha geçmişte yazılan kitapların savaşlara ve o zamanın küresel ve bölgesel sorunlarına verdikleri atıflar genellikle çok fazladır. Bir örnek verecek olursam aklıma gelen ilk kitap “Kedi Gezegeni” olur; Lao She, 1950’lerdeki Çin siyasetçilerini eserinin her satırında adeta iğnelemiş.
Aslında eğer eser gerçekten güzel yazılmışsa, altında yatan mesajı insan anlarsa, okuyucu kitaptaki karakterlerle empati kurabiliyorsa, kendini kitabın içinde hissediyorsa yani o yazılanları kemiklerine kadar hissediyorsa o kitap okuyucunun bakış açısını çok kolay bir şekilde etkileyebilir.
“Beyaz Zambaklar Ülkesinde” gibi kitaplarda dediğim pek geçerli olamıyor bu yazdıklarım tabi, kitabın diline bakılırsa. Bu tür kitaplar karakterleri çok kapsamaz genelde o yüzden de empati yapabileceğiniz bir karakter olmaz. Yine de, o tür kitaplara da yazar kendi bakış açılarını, toplum sorunlarını döker mutlaka. Sadece bunlar bile bu başyapıtın zihninizi ele geçirmesinde yeterlidir.
Kitaplar insanı umutsuz da yapar mutlu da yapar. Bu nedenle bir kitap benim gözlerimde hiçbir zaman birinin üstünde kötü veya iyi bir etki bırakmaz. Kitaplar fikirlerinizi şekillendirmek için var ve fikirlerinizin pek de renkli olmayan gerçek dünyamızla alakalı olması lazım.
