Artı Bir Fark

Deniz okula geldiğinde arkadaşlarının hiçbiri onunla konuşmadan yanından geçiyordu. Oysa Deniz parıldayan mavi gözleriyle hepsine gülümsüyordu ama galiba Deniz onlardan farklı olduğu için kimse onunla arkadaş olmak istemiyordu. Deniz bunların hiçbirinin onu üzmesine izin vermeden sınıfına çıktı  ve sırasına oturup dersin başlamasını bekledi. O sırada arkadaşlarının ona bakıp güldüklerini görünce o da arkadaşlarına gülümsedi, hep yaptığı gibi. Ama arkadaşları sadece onu gösterip gülüyorlardı, Deniz’le konuşmuyorlardı. Deniz üzülerek önüne döndü ve beklemeye devam etti. Öğretmen geldiğinde herkes susmuş ve bekliyordu. Öğretmenleri o gün onlardan bir yazı yazmalarını istedi. Yazı, kendilerini ve duygularını anlatan bir yazı olmalıydı. Herkes gibi Deniz’de kağıdını çıkarıp yazmaya başladı.

“Merhaba, benim adım Deniz. Ben diğer insanlardan biraz farklıyım. Annem hep onlardan farklı olmadığımı söylüyor ama ben öyle düşünmüyorum. Çünkü insanlar bana farklıymışım gibi davranıyor. Bir keresinde biri bana hep güldüğüm için beni sevmediğini söylemişti. Oysa gülmek çok güzel bir şey değil midir? Anneme sorduğumda annem gülmeye devam etmemi ve böyle çok güzel olduğumu söyledi. Ben diğer insanlarla aynıymışım. Sadece artı bir farkla. İnsanlar neden böyle düşünmüyor bilmiyorum. Onlar hep bana bakıp gülüyorlar ama benimle konuşmuyorlar. Bazen buna çok üzülüyorum ama sonra tekrar gülmeye başlıyorum. Sadece onlarla arkadaş olmak istiyorum… Onlar neden bana böyle davranıyorlar? Belki küçük gözlerim, küçük burnum ya da kısa parmaklarım olduğu için olabilir. Ama annem her zaman bana bunların çok güzel şeyler olduğunu ve bunların beni özel kıldığını söylüyor. Benim diğer insanlardan tek farkımın daha zor bir hayatı göğüslemek olduğunu anlatıyor ve ekliyor; senin diğer insanlardan küçük olan gözlerin evreni sevgiyle görüyor, küçük ellerin insanlığa dokunuyor… Oysa ben sadece arkadaşlarım olsun istiyorum. İlk arkadaşım ben okuma ve yazmayı öğrenemiyorum diye benimle arkadaş olmak istemediğini, benim kusurlu olduğumu söylemişti; aslında ben okuma yazmayı sadece geç öğrenmiştim. Bazen diğer insanları anlamakta zorlanıyorum. Bazen benim duygularımın olmadığını düşünüyorlar galiba. Onlar bana kötü davrandığında çok üzülüyorum. Bazen ağlıyorum ama sonra yine gülüyorum. Bazen keşke artı bir farkım olmasa diyorum ama annem her zaman benim en çok artı bir farkımı sevdiğini söylüyor. Ben de annemi çok seviyorum. Umarım bir gün diğer arkadaşlarım da beni severler.”
Deniz yazısını öğretmenine verdi. Öğretmeni de ona teşekkür etti. Ama Deniz eve gittiğinde annesinin çok üzgün olduğunu fark etti. Ona nedenini sorduğunda annesi hiçbir şey olmadığını ve Deniz’e onu çok sevdiğini söyledi.

Deniz şimdi 20 yaşında kocaman, güzel bir genç kız olmuştu ve bir konuşma yapacaktı bir sürü insanın önünde. Çok heyecanlıydı ama sahneye çıktı ve mikrofonu eline alıp onu alkışlayan insanlara selam verdi. Konuşmasına başlamadan önce derin bir nefes aldı ve hep yaptığı gibi gülümsedi.
“Galiba hepiniz beni tanıyorsunuz. Benim adım Deniz. Sizinle Down Sendromu hakkında bir anımı paylaşmak ve birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle ben Down Sendromlu değilim, ben de sizden biriyim. Artı bir farkla.” Gülümseyerek annesi aradı gözleriyle. Annesi gururla ona bakıyordu. Konuşmasına devam etti Deniz. “Ben 10 yaşımdayken öğretmenim bizden bir yazı yazmamızı istemişti. Ben de hislerimi yazarak, düşüncelerimden bahsetmiştim. Ama eve gittiğimde annemin çok üzgün olduğunu görmüştüm. Anneme sebebini sorduğumda, annem bir sorun olmadığını söylemişti. Ama ben biraz daha büyüdüğümde, annem, okulda yazdığım mektubu öğretmenimin ona verdiğini ve o gün bu yüzden üzgün olduğunu söylemişti. Ben de yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum. İşte 10 yaşındaki Deniz’in bazı düşünceleri…”
Yazısını bitirdiğinde annesinin gözlerinin o günkü gibi dolmuş olduğunu fark etti. Tekrar konuşmaya devam etti. “Aslında annemin de söylediği gibi. Ben, biz sizden farklı değiliz. Sadece siz bize öyle davranıyorsunuz. Lütfen bizi  kendinizden ayırmayın. Biz aynıyız. Bizim gözlerimiz biraz daha küçük sadece. Ya da biraz geç öğreniyoruz çoğu şeyi. Ama siz bize destek olduğunuz zaman yapamayacağımız şey yok. Evet biz çok gülüyoruz ama lütfen buna kötü bir şeymiş gibi bakmayın. Siz de bizimle birlikte gülün, çünkü gülmek somurtmaktan çok daha eğlenceli! Bizim de duygularımız var unutmayın. Sizin yaptıklarınızı anlayabiliyor ve çok üzülebiliyoruz. Bir de lütfen şunu unutmayın, belki herkes sizinle kusurlarınız yüzünden arkadaş olmayabilir, hatalarınız yüzünden sizi sevmeyebilirler. Ama anneler öyle değildir. Onlar sizi hep severler. Benim annem de onlardan biri. Bana hep destek oldu, bana kendimi her zaman özel hissettirdi. Değerli olduğumu biliyorum çünkü sizler kadar kusurlu sizler kadar hata yapabilen sıradan bir insanım ben de. Annem, bana hayatı, sevmeyi, güçlü olmayı ve bana beni öğretti.. Hala da öğretiyor. Anneleriniz sizi tüm kusurlarınızla, hatalarınızla sevecek tek insanlardır.
Annelerin gözüyle bakın bize; Bizim de sizin gibi olduğumuzu unutmayın.”
Herkes Deniz’i alkışlıyordu. Deniz hep yaptığı gibi kocaman gülümsemesiyle o kalabalığa bakıyordu. Sahneden inmeden önce son kez mikrofonu eline aldı ve şunları söyledi: Hayattaki en güzel şey, tüm kusurlarınızı bilmesine rağmen sizin hala muhteşem olduğunuzu düşünen birisinin olmasıdır.

(Visited 90 times, 1 visits today)