Otomatik taslak
Otomatik taslak

İNTİKAM

İNTİKAM
Göz pınarlarımdan süzülüp, sanki bir öncekinin izlediği yolu biliyormuşçasına aynı yolu izleyen ve çeneme doğru akan bir damla yaş daha yerle buluştuğunda; artık bir adım dahi atamayacak hala gelmiştim. Ciğerlerim adeta bir miktar soluklanmam için haykırırken durmam gerektiğini anlamış ve olduğum yere bırakmıştım kendimi. Peşimdeki adamlardan kurtulalı yaklaşık bir buçuk saat olmasına rağmen durmamış ve ne pahasına olursa olsun koşmaya devam etmiştim. Kim bilir? Belki de fiziksel acıların vicdanımın sesini bir nebze olsun susturabileceğini düşünmüş ve buna kendimi inandırmıştım. Lakin an itabariyle anlıyordum ki yanılmıştım.
Her şey yaklaşık bir ay önce, o lacivert takım elbiseli adamın, sabahın erken saatlerinde, elinde sayılamayacak kadar çok dosya ve kağıtla, kapımızı çalmasıyla başlamıştı. Sabahın köründe gelmesi yetmezmiş gibi bir de benimle işi olmadığını, ablamla konuşmak istediğini söyleyip beni kovması daha ilk andan ondan hoşlanmamama sebep olmuştu. Ablam ile salonda yaptıkları uzun konuşmadan yalnızca ‘baba’, ‘ölmek’ ve ‘miras’ kelimelerini duyabilmiştim ama bu bile, olayı algılamam için yeterliydi.
Dürüst olmak gerekirse pek de fazla üzülmemiştim. O adam benim babam olabilirdi ama onun bunun farkında olduğundan pek de emin olduğum söylenemezdi. Yıllar önce beni ablamı ve annemi, annemin hastalığını ve tedavi masraflarını ödeyememesinden kaynaklı duyduğu üzüntüyü öne sürerek, bırakıp gitmiş ve bizi bir başımıza bırakmıştı. Birkaç ay sonra annemi kaybetmemiz üzerine ise cenazeye gelmiş ve bize son bir bakış atıp dedeme dönmüştü. Dilinden dökülen o tek cümle ise bir daha geri dönmeyeceğini anlamamıza yetmişti. ‘Çocuklar sana emanet’ demişti. Bunun üzerine dedemle ettikleri o büyük kavgadan sonra babamın çekip gittiği andan beri onu ne görmüş ne de ondan herhangi bir haber almıştık. Bize dedem bakmış ve eğitim ihtiyaçlarımizı o karşılamıştı.
Babam bize miras olarak birkaç banka hesabı ve annemden kalan minik taşlara süslenmiş, mavi, küçükken bizim yaptığızı hayal mayel hatırladığım, bir kolye bırakmıştı. Hesaplarda çok büyük bir miktarda para olacağını düşünmediğimizden olsa gerek takım elbiseli adama buraya kadar geldiği için teşekkür edip onu gönderdikten sonra hesap defterlerini bir kenara kaldırıp kolyeyi ise daima masanın üzerinde duran desenli cam tabağın içine bırakmıştık. Tabi ki hesaplarda borç, kolyenin içinde bize yazılmış bir not, babamın ölümünün ise sıradan bir ölüm değil cinayet olduğunu tahmin dahi edemezdik.
Tüm bunları evimize gelip bize babamızı öldürdüklerini açık açık söyleyen ve bize kısaca parayı biz ödemediğimiz takdirde aynı şeylerin bizim de başımıza gelmesinin ve bu zincirin sevdiğimiz insanlarla devam etmesinin işten bile olmadığını, anlatan o adamlardan öğrenmiş, hepsinden kibar(!) bir dille anlattıkları hikayeleri teker teker dinlemiştik. Sonrasında olanlar ise tam bir karmaşadan ibaretti.
Babam bizi terkettikten sonra elindeki parasıyla bir şirket kurmaya yeltenmiş, fakat kurduğu yanlış ortaklıklar onun sonunu getirmişti ve sıra bizdeydi. Bir zincir başlatmıştı ve o zincir, birisi onun yaptıklarını toparlamak amacıyla aldığı ama ödeyemediği onca borcu ödeyene dek son bulmayacaktı. Bizimse bunun için ne durumumuz ne de zamanımız vardı.
Haftalarca düşünmüş ve borcu ödeyebilmek için elimizden gelen her şeyi denemiştik. Fakat olmamıştı. Evimize düzenli olarak yapılan baskın ve hatırlatmaların ise buna pek de yardımcı olduğu söylenemezdi. Babamın bize bunu yaptığına inanamıyordum.
Artık kaçmaktan başka şansımız kalmamıştı. Bunun da bir şans olduğu söylenemezdi doğrusu sonuçta evimizi sürekli izleyen ve bizi her yerde takip eden adamlardı kaçmaya çalıştıklarımız. Lakin bir planımız vardı bizim de. Kusursuz olduğuna inandığımız ama ne yazık ki başarısız olan bir plan. Güvendığim son insanı da kaybetmeme neden olan bir plan…
Kaçma uğraşlarımız ablamın vurulmasıyla son bulmuştu. Tam kaçtığımıza inanıp bundan sonra hayatımızın kaçarak devam edeceğini kabullenmişken anlayamadığımız yerden gelen o tek kurşun ablamı benden almıştı.
Ablamın o halini görmekti şu anda içimi yakıp kavuran, onu geride bırakmaktı vicdanımdaki sızı ve o son sözleriydi içimdeki bu daha önce hiç hissetmediğim duyguyu uyandıran. ‘Git Henna git. Eğer gitmezsen ikimizin de yaşama şansı kalmaz. Birimiz devam etmeli. O adamlar bize yaşattıklarını başkalarına da yaşatmamalı. Koş. Ve sakın arkana bakma. Bunu benim için yap. Benim için yaşa meleğim.’ Kaçmıştım. Yaşayacaktım. Ve ne pahasına olursa olsun bu yaşadıklarımın intikamını alacaktım.

(Visited 70 times, 1 visits today)