Sabah kahvaltısı her zamanki gibi sıradan başlamıştı. Ama bu sabah bir farklılık vardı. Kahvaltımı yaparken dışarıdan kuş sesleri geliyordu. Ama bu ses… sıradan bir kuş sesi değildi. Tıpkı bir insan konuşur gibiydi. Ne dediğini anlayabiliyordum! Şaşkınlıkla yerimden kalktım ve odama gidip camın önüne dayandım.
Kuş görünmüyordu, belli ki ses uzaktan geliyordu ama çok netti. İçimde büyük bir heyecan oluştu. “Kuşlarla tanışmak istiyorum!” dedim kendi kendime. O sırada odamın camına hafifçe vuran güneşin ışığında bir şey fark ettim: Bu bir mucizeydi. Ve yalnızca ben duymuyordum. Arkadaşım Nisa da anlamış gibiydi. Sanki aynı anda kalbimizden bir şey geçti.
Okula gittiğimizde, arkadaşlarımızla karşılaştık. Hepsi her zamanki gibi birbirine “merhaba” dedi. Ama Nisa’nın gözleri bir tuhaf bakıyordu. Çünkü Nisa da bir şeyler duyuyordu. Sanki insanların beyninden geçenleri okuyabiliyordu. “Nisa, haber ne?” diye sordum. Gülümsedi ve “Ben bir tuvalete gidip geleyim.” dedi.
Tuvalette aynaya bakarken kendi kendime sordum:
“Bana ne oluyor? Ben bir büyücü müyüm? Yoksa bir peri miyim? Kimim ben?”
Tam o anda aynada bir parıltı belirdi. Karşımda tuhaf ama iyi kalpli görünen iki varlık belirdi: Kıraça ve Kararlı adında periler. Onlar da hayvanlarla konuşabildiklerini, hatta bazen insanların kalbinden geçenleri bile duyabildiklerini söylediler. “Sen de artık bizim gibisin.” dediler. Ve ben… bıraktım kendimi bu mucizenin akışına.
O günden sonra, kuşlarla, kedilerle, köpeklerle konuşabildim. Onların ne hissettiğini anlayabiliyordum. Ve bu yetenek sayesinde insanlara da daha çok yardımcı oldum. Çünkü hayvanların dili aslında doğanın kalp atışları gibiydi. Kim dikkatle dinlerse o sesi duyabilirdi
