Yine sıradan bir gündü. Ancak anlamadığım bir şey vardı, yıldızlar durmadan hareket ediyordu ve çoğu kişi belli bir yıldızı takip ediyordu. Ben bir anlam veremeyip etrafı izlemeye devam ettim. Birden gözüme çok parlak bir yıldız çarptı; diğer yıldızlara kıyasla çok daha parlak ve büyüktü. Sonradan bunun sebebinin yıldız ile aramda sadece 1 km olduğunu anladım. Yıldıza doğru gitmeye başladım fakat yıldız adeta gökyüzüne ışınlandı ve sanki “İçini takip et, hayatının macerasını yaşayacaksın.” der gibi bir his sardı. Merakla yıldızın peşinden koştum. Koşarken sadece yıldıza bakıyordum, önüme bakmak aklımın ucundan bile geçmemişti.
Önüme baktığımda bir uçurumun eşiğinde olduğumu fark ettim. İçimden kendi kendime “Neden bu yıldıza güvendim?” diye bağırırken, yıldız bu sefer uçurumdan aşağı düştü. Bende onu görünce tereddüt etmeden aşağı atladım, neyse ki uçurumun dibinde 5 metrelik su vardı. Ben suya düşünce, yıldız hemen ilerlemeye başladı ve çok sık ve yoğun olan bir yeraltı ormanına geldik. Fakat ne yazık ki, beni orada bir dolu kötü sürprizin beklediğini bilmem gerekirdi. Ama ben hemen ormana girdim; girer girmez de giriş kapandı ve yıldızla baş başa kalmıştım.
Ormandan çıkmaya çalışırken, yıldız havaya uçtu, renk değiştirmeye başladı ve bir anda patladı. Yalnız kalmıştım. Etrafta sürünen ve tıslayan yılanlar ve örümcekler, durumu hiç de iyiye götürmüyordu. Artık sabrım taşmıştı. Tüm gücümle koşmaya başladım ve en sonunda bir çıkış buldum. Kemiklerim ağrıyordu, ağlamak istiyordum fakat ağlayamıyordum. Yıldız, “Hadi” der gibi parladı. Artık yeterdi, eve dönecektim ve bütün yaşadıklarımı unutacaktım. Yıldız, “İyi, öyle olsun.” der gibi parladı ve çok hızlı bir şekilde yukarı doğru uçmaya başladı, ardından yok oldu.
Artık eve dönebilirdim. Hemen yer yüzeyine çıktım ve eve gittim. Sıcak bir fincan çayla oturup ağladım.
