Arda, her zamanki gibi köyün sınırındaki taşlı patikada yürüyordu. Sonbahar yaprakları çıtırdıyordu ayaklarının altında. Gözlerini kaldırıp gökyüzüne baktığında bulutların huzur veren hareketlerini ve dağılmasını izlemeye başladı. Bulutlar onun hep ilgisini çekmişti. Sürekli şekil değiştiriyor, özgürce gökyüzünde süzülüyorlardı.
O gün bu manzara Arda’nın içine tuhaf bir huzursuzluk bıraktı. Tarlalarda çalışıp geçen yıllarını düşündü. Ellerindeki nasırlar, sırtındaki ağrılar… Kendini hapisteymiş gibi hissediyordu. “Bir bulut olsaydım” diye düşündü. “Hiçbir yere bağlı kalmazdım.
“Günler geçti ama bu his bir türlü peşini bırakmadı. Her akşam gökyüzüne bakıyor, bir bulutun yerinde olmayı hayal ediyordu. Nihayet bir sabah bu his dayanılmaz bir hal aldı. Arda, her şeyini geride bırakıp dağın zirvesine gitmeye karar verdi. Bu dağ, köyde yaşayan herkes için bir efsaneydi. Zirvede bir sır olduğuna inanılırdı, kimse tam olarak ne olduğunu bilmese de birçok kişi oraya gidip dönmemişti.
Zorlu bir tırmanıştan sonra, Arda zirveye ulaştı. Bulutlar neredeyse dokunulacak kadar yakındı. Orada, bir kayanın üzerinde, eski bir kutu gördü. Kutunun üzerinde yazılar vardı. “Hayal eden bedeli öder” diyordu yazı. Arda durakladı. Kutuyu açmalı mıydı? İçindeki merak baskın çıktı. Kutunun kapağını kaldırdığında içinden yoğun bir sis yükseldi ve gökyüzüne karıştı. Bir an her şey durdu. Sonra kendini gökyüzünde buldu. Hafifti, her şeyden özgürdü. Artık o bir buluttu. Rüzgar onu bir o yana bir bu yana savurdu. Önce bir dağın üzerinde süzüldü sonra bir ormanın üzerine doğru ilerledi. Yağmur damlalarına dönüştü ve toprağa can verdi. Bu dönüşüm onu heyecanlandırdı. O artık doğanın bir parçasıydı! Fakat zamanla farklı bir yalnızlık hissetmeye başladı. Artık kimseyle konuşamıyor, sadece insanları uzaktan izliyordu.
Bir gün bir fırtına onu yeniden zirveye doğru sürükledi. Eski kutunun olduğu yere geldiğinde aşağıya doğru baktı. Kutunun kapağı hala açıktı. Toprakta bir gölge belirdi. Tırmanan başka biriydi. Bu kişi Arda’nın kardeşi Emre’ydi. Emre, abisini aramak için dağa çıkmıştı. Arda, bir bulut olarak aşağıdan yükselen Emre’ye bakarken, yoğun bir suçluluk duydu. Onun burada olmasını istemiyordu. Rüzgarlarla uğraşarak kutuyu devirmeye çalıştı. Birkaç denemeden sonra başardı. Kutu yuvarlanıp kayboldu. Emre zirveye vardığında hiçbir şey bulamadı. Gökyüzüne baktı ve bulutların arasında bir şekil fark etti. Abisinin yüzüydü bu! Emre ona el salladı. Bulut, yağmur olup Emre’nin üzerine döküldü. Bu, Arda’nın evrene veda edişiydi. Artık tam anlamıyla gökyüzüne aitti.
