Hayallerimde tasarladığım bir şehir vardı. Her şey birbirine yapboz parçası gibi uyuyordu; şehirdeki her şey birbirine adeta bir zincir gibi bağlanmış, insanlar uyum içinde yaşıyor, bu zinciri kıran hiç kimse yoktu. Bir gün, neredeyse her gün olduğu gibi, insanlar işlerine gidiyordu. Rüzgar türbinleri şehri sarıyordu. Trafik lambaları ve evlerin ısıtma sistemleri güneş enerjisi ile çalışıyordu. Neredeyse her köşede bulunan barajlar ise hidroelektrik enerji, yani su enerjisi ile işliyordu. Neredeyse hiç yakıtla çalışan araba veya toplu taşıma aracı yoktu. Hepsi elektrikli araçlardı ve her ay trafik polisleri, araçların yakıt kullanıp kullanmadığını denetliyordu.
Her evde geri dönüşüm için ayrı kutular vardı ve şehre ait her atık, mümkün olan en verimli şekilde değerlendirilmek üzere ayrılıyordu. Sadece geri dönüşüm değil, her alanda bilinçli tüketim ve paylaşım da teşvik ediliyordu. Ayrıca kağıt atıkları, artık okunmayan kitapları ve kartonları değerlendirecek özel bir kütüphane vardı. İşe yaramayan karton ve kağıtlar için her kütüphanede cihazlar bulunuyordu. Bu cihazlar, kağıtları küçük parçalara ayırıyor ve ardından çok az su eklenerek macun haline getiriliyordu. Sonrasında, yeni karton ve kağıtlar üretiliyordu. Herhalde bu şehirdeki en sevdiğim şey bu.
Ayrıca hayvan dostu bir şehir olduğundan sokak hayvanlarına da avantaj sağlanıyordu. Hiçbir sokak kedisinin yemek yemediği için incecik kaldığını görmedim. Gelecekte, umarım böyle bir şehir kurulur ve insanlar huzur içinde, doğayı kirletmeden yaşar.
