Gözlerimi açtığımda tanıdık dört duvardan eser yoktu. Yerini ince tahta kaplamalı, hafifçe sallanan bir odada almıştı. Başımı kaldırıp etrafı incelemeye başladım; hafif tuz kokusunun sinmiş olduğu, denizden esen rüzgarın perdelere işlediği bu mekanda sanki doğanın kucağına bırakılmıştım. Yatağın hemen yanındaki yuvarlak pencere, bana masmavi dalgaların kucaklayıcı görüntüsünü sunuyordu. Merakla perdeleri araladığımda, karşıma ufukta parıldayan, inci taneleri misali yansıyan dalgalar çıktı.
Kafamda bin bir soru dolaşırken “Nasıl geldim buraya?” demek aklımdan geçiyordu. Son hatırladığım, sıradan bir akşamın ardından yatağıma gömülmüştüm; ama şimdi huzur dolu, garip bir memnuniyetin esiri hâlindeydim. Odayı gezindiğimde masanın üzerinde dikkatlice dizilmiş bir mektup gözüme ilişti. Titreyen ellerle açtığım zarfta ise, “Hayat, beklenmedik yönlere savurur bazen; önemli olan o dalgalarla nasıl dans ettiğimizdir. Biraz huzuru hak ettin. Keyfini çıkar.” yazılı basit ama derin bir mesaj vardı.
Biraz daha etrafa baktıkça, nasıl ki deniz sonsuzluğu kucaklıyorsa, o an da içimde yeni ufukların kapılarını aralıyordu. Pencereden içeri süzülen altın rüzgâr, geçmişin kaygılarını uzaklaştırıp geleceğe dair umut dolu fısıltılar getiriyordu. Ayaklarım, kulağımda deniz kabarması sesleri eşliğinde, bilinmeyen bir maceranın başlangıcına doğru ağır ağır yönelirken kalbimde hissedilen bu tuhaf ama tatlı serüven, hayatın sürprizlerine olan inancımı yeniden alevlendirmişti.
Böylece bu beklenmedik uyanış, yalnızca bir yer değiştirme değil, ruhumun derinliklerinde yankılanan yeni bir yaşam öyküsünün de başlangıcı olur gibiydi.
