Bir gün U11 liginde bir kolejle önemli bir basketbol maçımız vardı. Bu maçın sonucu şampiyonluğu belirleyecekti. Sabah erkenden hazırlandım. Forma ve spor ayakkabılarımı giydim, su termosumu buz gibi soğuk suyla doldurdum. İçimde tarif edilemez bir heyecan vardı.
Babamla birlikte arabamıza binip spor salonuna doğru yola çıktık. Maalesef trafik çok yoğundu ve ilerleyemedik. Neyse ki erkenden yola çıkmıştık. Tam zamanında spor salonuna ulaştık. Koçun azarlamasından son anda kurtulmuştum!
Sahaya çıktığımda tribünlerdeki kalabalığı görünce heyecanım daha da arttı. Takım arkadaşlarım da en az benim kadar gergindi. Dizlerimiz adeta titriyordu. Bu maçı kazanırsak şampiyon olacak ve altın madalyaları takacaktık.
Isınmaya başladık. Isınma süreci heyecanımızı biraz azalttı. Derin bir nefes aldım. Koç, ilk beşi açıkladığında ismimi duyunca mutluluktan havalara uçtum. Ardından maç başladı.
Maç adeta bir savaş gibiydi. Hammurabi Kanunları’ndaki gibi “kısasa kısas, dişe diş” bir mücadele yaşanıyordu. Biz bir basket atıyorduk, hemen ardından karşı takım karşılık veriyordu. İlk periyodu 8-6 önde kapattık.
İkinci periyot başlar başlamaz güzel bir üçlük attık. Bu sayı dışında başka basket olmadı ve devreyi 11-6 önde tamamladık. On dakikalık molanın ardından üçüncü periyot başladı ama bu periyotta ritmimizi kaybettik. Karşı takım üstünlüğü ele geçirdi ve skoru 22-11’e taşıdı. Koç çok sinirlendi, mola aldı ve bizi sert ama motive edici sözlerle tekrar oyuna hazırladı.
Son periyot başladı. İlk 5 dakikada fark daha da açıldı ve 30-11 geriye düştük. Ancak pes etmedik. Mücadelemizi artırdık ve maçı 30-28’e kadar getirdik. Nefes nefese kalmıştık. Dalağımız şişmişti, yorgunluktan ayakta zor duruyorduk.
Maçın bitimine sadece bir dakika kalmıştı. Bir üçlüğe ihtiyacımız vardı. O anda içimden “Bir mucize olsa…” diye geçirdim. Rakipten topu kaptım, hızla potaya yöneldim. Üç sayı çizgisine geldim ve babamın hep söylediği gibi nefesimi tutarak topu potaya gönderdim. Kalbim ağzımdan çıkacak gibiydi.
Top, havada süzülerek potaya yöneldi… ve deliksiz bir şekilde içeri girdi!
Skor 31-30 oldu. Maçı kazanmıştık! Seyirciler çılgınca alkışlıyordu. Takım arkadaşlarım sevinçle üstüme atladı. Koç bizi tebrik etti, altın madalyalarımızı aldık. O gün hayatımın en mutlu anlarından biriydi.
Evimize dönerken hâlâ o anı yaşıyor gibiydim. O maç, hem unutulmaz bir anı hem de büyük bir ders oldu: Asla pes etme!
