Mustafa’yı uzun yıllardır tanıyorum. Ne kadar sakin ve sessiz biri olsa da bizimle oyun oynamayı severdi. Saklambaç oynayacaksak onun kulağına fısıldardım gelmesi için. Bir de seksek oynamayı çok severdik. Hatta mahallede yarışmalar yapardık, kim daha hızlı ve güzel oynayacak diye.
Artık Mustafa da büyüdü. Farklı liselerde okuyoruz ve onu hiç göremiyorum ama anıları hâlâ kalbimizi ısıtıyor. Hatırladıklarımdan biri, ortaokulda Mustafa Hoca’nın ona “Kemal” ismini takmasıydı. Neden böyle bir şey yaptığını hâlâ anlayabilmiş değilim. Sonuçta biri Mustafa, diğeri Mustafa Hoca, ne farkı var ki?
Mustafa ise bu yeni ismini çok beğenmişti ama biz hep ona Mustafa demeye devam ettik.
Mustafa’yı düşünürken anılar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor. Bazen notları çok iyi olurdu, biz de ondan konuyu anlatmasını isterdik. Derslerde hayal kurar, teneffüslerde ise Mustafa’dan konuyu öğrenirdik.
Öyleydi bizim zamanlarımız. Zaman gerçekten çok hızlı geçiyor. Daha dün ortaokuldaydık, şimdi lise bitmek üzere.
Birbirimizi özlüyoruz ama nasıl görüşelim? Ben başka mahalleye taşındım, o hâlâ orada yaşıyor. Duyduğuma göre, Mustafa Manastır Askerî İdadisi’nde eğitim alıyormuş. Şaşırdım, sakin bir çocuktan askerî disiplin?
Keşke onu bir daha görebilsem. Kim bilir, belki bir gün onu iyi bir asker olarak görürüm ve onunla gurur duyarım.
