Annemle daha 5 yaşındayken yapmaya başladığım en güzel etkinlik Hıdırellez’di. Akşamdan çizerek hazırladığımız dilekleri, kırmızı kurdelalara bağlayıp gül ağacına bağlamak ya da gömmek üzere hazırlar, içine de bereketli olsun diye para koyardık. Sonra sitede ateş yakamadığımız için, yaktığımız mumun üzerinden 3 kere atlar, dilekler dilerdik. Benim en büyük dileğim, bahçeli bir evimizin olmasıydı. Böylelikle kedilerimiz bahçemize rahatlıkla çıkabilir ve ben de istediğim çiçekleri yetiştirebilirdim, onları her sabah sulardım. Bu dileğim hiç gerçek olmadı. Bu seneki Hıdırellez’de annemle başka bir plan yapmaya karar verdik. Çizdiğimiz dileklerimizi gül ağacına asmak ya da gömmek yerine, onları çakmakla yaktık ve küllerini bir kaseye doldurduk. Sonra bahçeye indik ve seçtiğimiz gül ağacının dibine külleri gömdük ve orayı suladık. Yine mum yakıp üstünden atladık. Ha, bir de kırmızı keselere paracıklar doldurup onu da gül ağacına astık 🙂
Hıdırellez sabahında uyanıp koşa koşa bahçeye indim. Bir de ne göreyim? Ağacın dibinde bir anahtar ve yanında bir not. Notta “Parkın yanındaki boş araziye doğru git” yazıyordu. Koşarak o yöne doğru gittim. Artık arazi boş değildi ve elimde tuttuğum anahtara ait bir ev karşımda duruyordu. Gözlerime inanamadım. Oraya gitmeden önce kendi evimize koştum ve annemle babama haber verdim. Onlar da şaşkındı. İşte bu yeni Hıdırellez tekniği işe yaramıştı. Hıdırellez sabahında yeni bir evimiz olmuştu. Artık bu eve bir de köpek dileyebilirim 🙂
