Son yıllarda hepimizin fark ettiği bir durum var, mevsimler artık eskisi gibi değil. Baharın tadını çıkaramadan yazın kavurucu sıcaklarına geçiyoruz ya da sonbaharın serinliğini hissetmeden kendimizi kışın ortasında buluyoruz. Kar yağışları azalıyor, yazlar daha uzun ve kurak geçiyor. Gözlemlerimiz, bilimsel verilerle de örtüşüyor. Mevsim geçişleri giderek daha düzensiz, öngörülemez ve uç noktalarda yaşanıyor. Bu doğal olmayan değişimin arkasındaki en büyük etken ise iklim değişikliği.
İklim değişikliği, yalnızca doğayı değil, ekonomiyi, sağlığı ve sosyal yaşamı da derinden etkileyen küresel bir kriz. Bu krize karşı mücadelede hem bireylerin hem de toplumların önemli rolleri bulunuyor. Ancak bu rollerin etkileri, bazı yönleriyle olumlu, bazı yönleriyle ise sınırlı kalabiliyor.
Bireyler olarak yaptığımız küçük değişikliklerin büyük etkiler yaratabileceği bir dönemde yaşıyoruz. Geri dönüşüme önem vermek, enerji ve su tüketimini azaltmak, toplu taşıma kullanmak, yerel ürünleri tercih etmek gibi davranışlar çevre üzerinde pozitif etkiler yaratabiliyor. Aynı zamanda sosyal medya üzerinden yürütülen farkındalık kampanyaları, insanların bilinçlenmesini ve harekete geçmesini sağlıyor. Tüketici olarak tercih ettiğimiz ürünler, şirketleri daha sürdürülebilir üretim yöntemlerine yönlendirebiliyor.
Ancak bireysel çabaların etkisi sınırlı olabiliyor. Özellikle büyük sanayi kuruluşlarının ve enerji şirketlerinin karbon salımı, bireylerin etkisinin çok daha ötesinde.